‘2025’e damgasını vuran ülke Amerika olacak’
Dr. Barış Adıbelli’ye göre ABD’deki saldırılar sonrası IŞİD’in gündeme gelmesi, Suriye ile alakalı olabilir. Trump’ın bu yıl Pasifik’ten ziyade Ortadoğu ile meşgul olabileceğini kaydeden Adıbelli, ABD’nin Suriye’den çekilmesinin pek mümkün olmadığı değerlendirmesinde bulundu.
ABD’nin New Orleans şehrinde 1 Ocak sabahı saat 03.45’te, bir sürücü kalabalığın içine arabasını sürdü ve 15 kişinin ölümüne sebep oldu. Aynı esnada Las Vegas’taki Trump Oteli girişinde, Tesla marka Cybertruck aracın içindeki el yapımı havai fişek ve yakıt tankları alev alarak patladı. Federal Soruşturma Bürosu (FBI), saldırılar arasında koordinasyon olabileceğini belirtti ve New Orleans’taki saldırganın aracından IŞİD terör örgütüne ait bir bayrak çıktığını belirtti.
Fakat yapılan incelemeler sonucunda, her iki saldırıyı yapan kişinin de günümüzde Fort Liberty olarak bilinen ve eski adıyla Fort Braggs olan Amerikan askeri üssündeki özel harekat komutanlığında görev yapmış askeri personeller olduğu ortaya çıktı.
New Orleans’taki araçlı saldırgan Şemseddin Cabbar’ın özel kuvvetlerin eski bir personeli olduğu ifade edilirken, Cybertruck bombacısının ise Matthew Livelsberger adında, Yeşil Bereli özel harekat birliğinde muvazzaf bir uzman çavuş olduğu bildirildi.
Saldırganların motivayonu tartışma konusu olurken, Amerikalı makamların derhal IŞİD’in adını anması ve basında IŞİD tartışmaları başlaması dikkat çekti.
Donald Trump koltuğa oturmadan önce ABD’de gerçekleşen çifte terör saldırılarını, IŞİD adının anılmasını, Fort Braggs bağlantısını, Donald Trump’ın olası Pasifik politikalarını ve Suriye’deki rejim değişikliğinden sonra Çin’in Ortadoğu siyasetini, Küthaya Dumlupınar Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’ndan öğretim üyesi Dr. Barış Adıbelli ile konuştuk.
‘Trump, Türkiye ve İsrail arasında uzlaşı sağlamayı arzuluyor’
Donald Trump’ın 20 Ocak’ta koltuğa oturmasıyla birlikte Ortadoğu ile özel olarak ilgileneceğini vurgulayan Dr. Adıbelli’ye göre Trump’ın önceliği Suudi-İsrail uzlaşısı olacak. Donald Trump’ın ayrıca Ortadoğu’da Türkiye-İsrail küskünlüğünü arzulamadığını kaydeden Adıbelli’ye göre Trump, Türkiye’yi baskı altına alacak politikalar izleyebilir. Suriye’den çekilme meselesine dair ise Dr. Barış Adıbelli’nin görüşü, Trump’ın askerleri çekmeyi başaramayacağı ve mevcut politikaya uyacağı yönünde:
“Biraz önce Asya yılı dediniz. Biz, 21. yüzyılı Asya Yüzyılı olarak görüyoruz. Asya, kendisinden bahsettirmeye devam edecektir. Trump meselesinde IŞİD’in adı geçti, evet. Hatırlayalım, Suriye’de tam yeni hükümetin kurulduğu günlerde ABD, Deyrizor’da IŞİD liderini öldürdüğünü açıkladı. Tam o güne denk geldi. Orada IŞİD lideri varsa zamanında yapabilirlerdi. Bu neden tam hükümetin kurulduğu zamana denk getirildi? ABD’nin Suriye’den gitmeme adına en büyük argümanı IŞİD’in ‘hortlaması, canlanması’meselesi. Süratle IŞİD lideri öldürdüklerini açıkladılar. Amerika’da bir eylem yapıldı, arabasından IŞİD bayrağı çıktı. Çok profesyonel oldu. Sonra ortaya çıktı ki adam bir dönem Amerikan askeriymiş. Tesla marka bir araç, Trump’ın oteli önünde patladı. Elon Musk’a mı, Trump’a mı mesajdı? Havai fişeklerle doldurulan Tesla Cybertruck patlatıldı. Oradaki sorumlu da ilginç şekilde Amerikan ordusu mensubu. İki fail de aynı Amerikan üssünde görevliymiş bir dönem. O üssün sicili çok temiz değil. Sabıkalı olduğu, CIA’in doğrudan kullandığı ve özel kuvvetlerin ana üssünün olduğu yer deniliyor. Komplo teorileri çoğaltılabilir.
Ama şunu sorabiliriz: Derin Amerika, Trump ile hesaplaşmaya mı girecek? Trump, Suriye’den askerleri çekeceğini hep söyledi. Sahaya bakarsak ABD hiç askerlerini çekecek gibi durmuyor. Tabii Suriye’de aynı esnada belli noktalarda bomba yüklü araçlar patlıyor. Buralarda kıpırdanmalar var. İran dini liderinin Suriye’de özellikle gençleri vurgulayarak birtakım yerlere ‘direnin’ mesajı vermesi durumu da var. Suriye bu yıl belirleyici olacak. Trump buradan askerleri çekebilir mi? İstese de çekemeyecektir. Süreç farklı gidiyor. Trump da başından beri giden sürece ayak uyduracak gibi duruyor. Ama Donald Trump’ın bir dediği başka dediğini tutmuyor. Haziran ayında Times dergisine verdiği röportajda Netanyahu’ya laf etti, Gantz ile çalışmak istediğini söyledi. Aradan geçen süreçte Netanyahu ile samimi oldular. Fakat Times’a geçen hafta yine röportaj verdi ve İsrial ile Netanyahu hakkında farklı şeyler söyledi. Ortadoğu’yu kendisi için özel misyon olarak belirlemiş bir başkan geliyor 20 Ocak’ta. Bunun yansımaları Körfez’de mi güçlü olur Suriye’de mi? İsrail ile Suudi Arabistan’ın ilişkilerini normalleştirecektir. Sonra yönünü Türkiye’ye dönüp İsrail ile Türkiye’nin ilişkilerini düzeltmesini söyleyecektir. Trump’ın Ortadoğu’da görmek istediği konjonktür Türkiye-İsrail küslüğü değil aksine yakınlaşması. Tabii bizim için Gazze meselesi var. Trump çözebilecek mi göreceğiz. Trump bu konuda Türkiye üzerinde baskı oluşturabilir. Trump’ın havuç ve sopa huyu var; heybesinde bunları taşır. Size ödül gösterir, fakat istenilen yapılmazsa tehdit ve cezaya başvurur. Eğer birinci dönemdeki huyu devam ederse, Türkiye’nin başını ağrıtacak meseleler olacak.”
‘Trump, Çin’in Tayvan konusu üzerinden köşeye sıkıştırılamayacağını biliyor’
Donald Trump’ın Asya politikasının, Japonya’nın suikast sonucu ölen eski Başbakanı Şinzo Abe’in Hint-Pasifik doktrini ile uyumlu olduğunu dile getiren Dr. Barış Adıbelli, Trump’ın yeni döneminde Tayvan’a odaklanmak yerine Çin’in başını ağrıtabilecek ticari ve ekonomik meselelere eğilebileceği değerlendirmesinde bulundu:
‘Trump bu birkaç yıl içinde Pasifik’e çok yönelemeyecek’
Çin’in ekonomik olarak gelişiminin sürdüğünü ve Tesla, Apple gibi büyük Amerikan şirketlerinin Çin pazarından çıkmayı arzulamadığını aktaran Dr. Adıbelli’ye göre Donald Trump da seçimlerden sonra yaptığı istişareler sonucunda bu durumun farkına vardı. Trump’ın Kuzey Kore ile yakınlaşma arzusunun da devam ettiğinin altını çizen Adıbelli, Güney Kore ve Japonya’nın önemini yitirebileceğini kaydetti:
“Çin tarafından bakalım: Çin’de işler iyi gidiyor. Çinliler artık kendi pazarlarını oluşturma ve üretimlerini kaliteli hale getirme yönelimindeler. Bunun da olumlu sonuçları var. Lockheed Martin yaptırımları oldu fakat bunlar zaten Çin’in çok ticaret yaptığı firmalar değil. Çin’e büyük silahlar da satmıyorlar. Çin’e ambargo koymaları pek de önemli değil. Çin altıncı nesil savaş uçağı denemelerine geçti. Trump ile ilgili ilginç bir şey söyleyelim. Bu yıl Tesla’nın Çin’deki üretimi yüzde 8.8 artmış. Ben geçen ay Çin’deydim. Sokaklar Tesla dolu. Tesla’nın inanılmaz satış noktaları ve servis noktaları var. Apple var mesela. Çin’de muazzam bir büyüme yaptı Apple. Şimdi Trump bakıyor, en değerli dostu Elon Musk’ın şirketi Tesla, Çin’de aldı başını gidiyor. Trump şunu da düşünüyor: ‘Onlar elektrikli arabalarla dünyayı fethederken, biz de Amerikan Tesla ile Çin’i fethedeceğiz’ diyor. Yani inanılmaz bir durum var Çin’de. Her iki arabadan birisi Tesla. Çinliler, ‘Bu Amerikan arabasıdır, bu arabaya binmeyelim, protesto edelim’ demiyorlar. Hayrete düştüm ben. Kendilerinin müthiş arabaları var, kimisi daha güzel. Ama mesela Tesla inanılmaz tutuyor.
Böyle birbirini etkileyen bir ekonomik süreç var. Trump bence bunu anladı. Belki Elon Musk da bunu anlattı. Apple çağrıda bulundu: 400 bin çalışanı var. Çıkmıyor oradan. Trump, bunu kârlı şekilde nasıl döndüreceğini düşünüyor. Ama ötede Ukrayna var, başlı başına bir mesele. Yorumcular sanki 5-6 saatte çözülebilecek bir mesele gibi bakıyor buna. Trump başkanlık görevinin yarısında Ukrayna ile uğraşacak. Mesaisinin yarısını buraya harcayacak. Bu hemen bitmez. Müzakeresi var, imzaları var. Ortadoğu var sonra. Trump ne zaman Pasifik’e zaman ayıracak? Trump bu birkaç yıl içinde Pasifik’e çok yönelemeyecek. Çin’in komşuları veya başka aktörlerle bir meselesi olmazsa Trump Pasifik’e pek dönebilecek gibi değil. Kişida gitti. Güney Kore Cumhurbaşkanı da gitti. Kuzey Kore ile muhakkak bir ilişki kuracak. Trump, Kim Jong Un’u beyzbol maçına götürmeyi ve Beyaz Saray’a götürmeyi kafaya taktı. Kamu diplomasisinin gücünü orada gördü. ‘Bu çocuk Amerika hayranı, NBA hayranı, onu yanıma alacağım’ diyor. Evet Trump’ın orada bir açılımı olacak. Fakat Japonya’ya, Amerikan Çelik şirketinin satılmayacağını da söyledi seçim sürecinde. Trump, geleneksel Biden müttefiklerine sırtını dönüyor. Güney Kore ve Japonya’ya da askerlerin parası ödenmezse koruma sağlamayacağını söyledi. Avrupa’yı kızdıracak adımları var. Öte yandan Kanada, Grönland, Panama Kanalı çıkışları yaptı. İşi sulandırmaya başladı. Nerede gerçeği söylüyor nerede hayal kuruyor bu anlaşılamaz hale geldi. 6 Ocak baskınını hatırlayın. Trump’ın göreve gelmesiyle birlikte belki bu eylemleri veya yalnız kurt eylemlerini daha çok göreceğiz. Teksas’taki patlamada el yapımı havai fişekler vardı. Ülke içinde karışıklık çıkacağı mesajı veriliyor gibi duruyor. Ana akım medya da bunu çok pompalıyor. Trump karşıtlığına inanılmaz şekilde devam ediyorlar.
MSNBC’de Morning Joe programı var. Bunlar çok Trump karşıtı insanlar. Seçimden hemen sonra Mar-a-lago’ya gidip Trump’a desteklerini sundular. Bu, ana akım medyada inanılmaz tepki çekti. Bunlar düne kadar Trump için Hitler benzetmesi yaptılar. Seçim bitince hemen rota değiştirdiler; belki de af dilediler. Amerikan iç siyaseti ve medyası hiç görmediğimiz şekilde karman çorman bir halde. Onlar da işinden çıkamayabilir. Trump’ın en büyük hatası ise Rubio gibi birini dışişleri bakanı yapması. Ehveni şer olarak Mike Pompeo’nun gelmesi bile daha iyi olabilirdi. En azından CIA görmüş bir adamdı. ‘Taşralı, muhafazakar’ profilden bir isim Rubio. Amerikan siyasetinde Amerikan değerlerine saplantılı, dünyayı görmeyen, dünyaya Amerika penceresinden bakan bir profil bu. Pompeo’nun yine CIA direktörlüğünden gelme dünya vizyonu vardı en azından. Kaliteli çok insan vardı. Fakat nedense Trump böyle garip bir ekip seçti. 2025’te bence en çok Amerika’yı ve Trump’ı konuşacağız. 2025’e damgasını vuracak ülke orası.”
‘Çin, Ortadoğu’da geleneksel dış politikasını uyguluyor’
Suriye’deki gelişmelerin ardından Çin’in Ortadoğu’yu terk ettiği yönündeki değerlendirmelerin doğru olmadığını savunan Dr. Adıbelli’ye göre Çin, dış politikasındaki geleneksel müdahalecilikten uzak siyasetini sürdürmeye devam ediyor. Çin’in çatışma sahalarında hiçbir zaman fiilen bulunmadığını hatırlatan Adıbelli, Çin’in krizlerin çözümünde BM’yi adres olarak gösterdiğini belirtti:
“Geçen bir savunma dergisi ile görüştüm. Çin ve Ortadoğu’ya ilişkin bir yazı hakkında konuştuk. Kapağı konuşurken, en uygun kapağın kırmızı veya siyah zemin üzerine kapıdan çıkan Şi Çinping fotoğrafı olacağını düşündüm. ‘Ortadoğu’dan çıkan Çin’ olarak düşündüm. Peki niye? Çünkü Çin, çatışmanın, savaşın ve kronik meselelerin olduğu yerde durmaz. Köşesine çekilir, izler, taraflara itidal ve uluslararası hukuk çağrısında bulunur. Uluslararası ilişkilerdeki temel şeyleri söyler, tavsiyede bulunur, barış argümanları sunar, arabuluculuk teklif eder ve özel temsilci atar. Ama işin ucunda BM görevi yoksa asla asker göndermez ve taraf olmaktan uzak durur. Rusya da bu yolu izliyor. Çin, Ortadoğu’dan ayrılıyor mu yoksa temkin mi var? Bu ayrı bir tartışma konusu.
Kimisi, Çin’in kovulduğu şeklinde yorumluyor. Ben bu fikirde değilim. Bana kalırsa Çin, geleneksel dış politikasını uyguluyor. Sadece Ortadoğu ile ilgili değil bu. Mesela Azerbaycan-Ermenistan gerginliği, Ermenistan’ın Karabağ işgali sebebiyle sürerken Çin bu bölgeye hiç yanaşmadı. Ne zaman Karabağ özgürleştirildi, Azerbaycan-Ermenistan yeni bir sürece girdi ve barış konuşulmaya başlandı, o zaman Çin ve Azerbaycan masaya oturdu. Orta koridor müzakere edildi. Azerbaycan’a ve Ermenistan’a inanılmaz altyapı yatırımı yapıldı. Çin’in standart politikası bu. Bir yerde kriz varsa Çin, krizin parçası olmayı tercih etmiyor. Bunun yerine Çin bekleyip, krizin çözümü amacıyla kolaylaştırıcı adımlar atıyor. Mesela 14 Filistin örgütüyle protokol imzaladı ama sahada durmuyor. Çin 1960’larda da sahaya girmedi fakat Filistin Kurtuluş Örgütü’nü en çok destekleyen ülkelerden biriydi. 5 milyon dolar verdiler, silah yardımı yaptılar. Fakat Çin, sahada başka eylemler içine girmedi. Dolayısıyla Çin bu meseleyi izliyor. Çünkü mesele, Ortadoğu’nun meselesi. Çin’in meselesi değil. Bölge halkının sorunu bu ve çözüyorlar. Gazze meselesi de iç sorun gibi gözükse de aslında uluslararası bir sorun var. 1. Dünya Savaşı’nın bitişiyle birlikte bu sorun çözülemedi. Uluslararası aktörler bunun hep parçası oldu ama sorunu çözemediler.
Dolayısıyla ben, Gazze meselesinin tek çözüm adresinin BM olduğuna inanıyorum. Çin’in burada önemli rolü olacağını düşünüyorum. Çin de Filistin devletini her aşamada destekledi BM’de. İnsanlarda Çin’in Mısır’a asker, uçak göndermesi, Gazze’de sahada olması gibi beklentiler içinde olabiliyor. Fakat Çin’in böyle bir tarzı yok. Örneği de yok. 1999’da Yugoslavya’da Çin’in elçilği bombalandı, 3 gazeteci öldü. Bir sürü kriz çıktı. Buna rağmen Çini, Yugoslavya hükümetine askeri destek vermedi. Verebilirdi, ama yapmadı. Çin, bu işi uluslararası düzlemde tutarak krizi BM’de yönetmeye çalıştı. 2006’da İsrail, Beyrut’ta BM gözlem noktasını vurdu. İsrail’in adetidir bu, BM noktalarını hep vurur. Orada görev yapan Çin askeri heyetinden bir yarbay öldü. Çin, bu olayda İsrail’e karşı misilleme hakkını kullanmadı. BM Güvenlik Konseyi’ne gitti fakat ABD veto etti. BMGK’da güçlü daimi üye Çin dahi kendi askerinin ölümünü kınatamıyor. Umarım ki 2025, BM’nin de kendine çeki düzen verdiği bir yıl olur. Şu BMGK’nın adam gibi çalışması lazım. Veya BMGK yerine yetki Genel Kurul’a verilmeli. Bu Genel Kurul’un bağlayıcılığı da arttırılabilir. Bu böyle gitmez. Milletler Cemiyeti de böyle sulandırıldı. Altını oydular. Amerika girmedi, Japonya çıktı. Adolf Hitler geldi sonra 2. Dünya Savaşı çıktı. O dönem Milletler Cemiyeti adam gibi çalışsaydı, ABD kendi kurduğu örgütün dışında kalmasaydı, belki 2. Dünya Savaşı çıkmayacaktı. Eğer BM’nin altını oyuyorlarsa, 3. Dünya Savaşı’nı da bekleyebiliriz. Ukrayna sorununu nerede çözecekler? BM’de çözecekler, başka nerede çözülecek? 2025’te buna çeki düzen verilmek zorunda.”