77. Cannes Film Festivali başlıyor: Festivalde eylem korkusu var
77. Cannes Film Festivali bu akşam Quentin Dupieux’nun “İkinci Perde” adlı filmiyle açılacak. Festivalde beklenen iş bırakma ve Gazze eylemlerinin, Fransız sinemasına zarar verecek boyutlara ulaşmasından korkuluyor
Sinemayı, “yaşamın yer yer kırık, kısmen de büyüteçlerle donatılmış, çok mercekli büyülü aynası” diye tanımlayabileceğimiz gibi; film festivallerini, özellikle de Cannes’ı, “yedinci sanatın ötesinde, gerisinde ve içinde yer alan farklı toplumsal, siyasal, tarihsel ya da güncel gerçekleri gündeme getiren olağanüstü bir yankılanma alanı, turnusol kâğıdı” olarak ta düşünmemiz gerekir. Çünkü festival dünya basınının gözünü diktiği kırmızı halılı merdivenleriyle, sesini duyurmak isteyenler için olağanüstü bir sıçrama tahtası, eşi az bulunur bir fırsat sunmakta…
Kısa süreli sözleşmeleri olan bin küsur festival çalışanının, sosyal haklarını savunmak için iş yavaşlatma eylemi yapacaklarını duyurmasından sonra, bambaşka kara bulutlar festivali tehdit etmekte. Son aylarda Fransız sinema çevrelerinde esen #MeToo fırtınasının Cannes’da hız kazanarak etkinliği derinden etkilemesinden çekiniliyor.
AÇILIŞ QUENTIN DUPIEUX’NÜN FİLMİYLE…
Bu akşam, Fransız sinemasının ezber bozan adı, özgün sinema diliyle farklı türleri hınzırca harmanlayan, çok yönlü (müzisyen, DJ, senaryo yazarı, oyuncu, yapımcı…) üretken yaratıcı yönetmenlerinden Quentin Dupieux’nün (1974) “İkinci Perde” (Le Deuxième acte) adlı filmiyle açılışı yapılacak olan 77. Cannes Film Festivali’nde yankılanması beklenen girişim ve eylemlerin, yedinci sanatı gölgelemenin ötesinde, Fransız sinema endüstrisine ciddi zararlar verecek boyutlara ulaşmasından da korkulmakta.
KRİZ YÖNETİM SENARYOLARI
Beklenen tepkilere ilişkin değişik senaryolar üzerine çalışan festival ekibi, kriz yönetimi konusunda uzmanlaşmış bir iletişim ajansının desteğini de alarak, bu ortamdan en az zararla çıkmak için gerekli önlemleri almaya çalışıyor… Temel hedefleri gerilimi azaltarak inisiyatif önceliğini ellerinde tutmak olan kriz yönetim uzmanlarının izledikleri çizgi, şimdilik başarılı. Festival yönetimi, her filmin bir ekip çalışmasının ürünü olduğunun unutulmaması gerektiğini vurgularken, suçlamaların tek tek ele alınacağını da dile getiriyor. Dosyaların farklı boyutlarıyla incelenmesinden sonra kimi isimlerin kırmızı halıdan men edilebileceği, hatta bazı filmlerin yarışmadan çekilebileceği gibi varsayımlara da açık kapı bırakan diplomatik mesajlar veriyor…
TACİZ Mİ, SALDIRI MI?
Olası bir yangını önlemeyi hedefleyen bu sözlerin nasıl somutlaşacağını önümüzdeki günlerde göreceğiz.
Ancak söz konusu listenin, saygın bir araştırmacı gazetecilik sitesi olan Mediapart tarafından, ayrıntılı suçlama dosyalarıyla birlikte kamu oyuna açıklanmasından sonra, festival yönetiminin bir yargı kurumu gibi davranarak, kimin tacizci, kimin saldırgan olduğuna karar verip bir noktada “cezai önlemler” alabileceği herhalde düşünülemez.
Devlet sansürü dahil her türlü baskı ve engele karşı bağımsızlığını korumak için savaşmış, yapılanmış bir sivil toplum derneği statüsüne sahip festivalin bu tuzağa düşmesi, temelde savunulan tavır ne kadar doğru ve haklı olursa olsun, sosyal medyanın cadı kazanlarına ateş taşımanın içerdiği tehlikeleri de gündeme getirmiş olacaktır. Kaldı ki şu aşamada söylenti konumunda olan bu suçlamaların, Fransız #MeToo hareketinin amaçlarına destek değil köstek olacağını ifade eden yorumlar da var.
KAÇ FİLM ALTIN PALMİYE ADAYI OLACAK?
Durum öylesine ciddi ve belirsiz görünüyor ki, açılışa bir gün kala, kaç filmin “Altın Palmiye” için yarışacağı bile kesinlik kazanmış değil. Geçen ay açıklanan ilk listelere yapılan eklerle, ana yarışmaya, aralarında sadece 4 kadın yönetmenin yapıtları bulunan toplam 22 filmin alındığı kesinleşmişti. Ancak, geçen hafta boyunca sosyal medyada esen rüzgarlar, ciddi gazetelere de bol bol yansıdı : Kadın oyuncu-yönetmen Judith Godrèche’in bu yıl César Ödülleri töreni öncesinde alevlendirdiği Fransız #Metoo hareketinin Cannes’da zirve yapacağından kimsenin kuşkusu yok artık. Herkes henüz kamu oyuna resmen duyurulmayan bir listeden söz ediyor. Cinsel taciz ya da saldırı ile suçlanan, hepsi erkek 10 ünlü Fransız yönetmen, oyuncu ve yapımcının yer aldığı bu listede, Altın Palmiye adayı seçilen filmlerin jeneriklerindeki kimi adların da bulunması, konuyu daha da karmaşık bir duruma sokuyor.
EBRU CEYLAN ANA JÜRİDE…
Filmlerden söz edecek yer ve zamanımız kalmadı ama, jürilere mutlaka değinmek gerekiyor. Altın Palmiye’yi verecek 9 kişilik jürinin üyesi seçilen Ebru Ceylan, bu görevi üstlenen ilk Türk kadın sanatçı oluyor. Daha önce Orhan Pamuk (2007) ve Nuri Bilge Ceylan (2009) aynı jürinin üyeleri olmuşlardı. Bu arada, festivalin sanat sineması ağırlıklı ikinci resmi seçkisi olan “Belirli Bir Bakış” jürisinin başkanlığını, 2008’de Fatih Akın’ın yaptığını da anımsayabiliriz. Etkinliğin yan bölümler dahil değişik seçkilerinde programlanan ilk filmlerin aday olduğu, 1983 yılında yapılandırılan ve o zamanlar başkanı olmayan yedi kişilik “Altın Kamera” jürisinde de yabancı eleştirmen kimliğiyle iki Cumhuriyet yazarının, Vecdi Sayar’ın 1990’dan görevlendirilmesi, benim de 1984’te görevlendirilmem 100. yaşını kutlayan gazetemizin dış dünyadaki saygınlığının bir göstergesi olarak da algılanmalı…