Dolar 36,1141
Euro 37,4931
Altın 3.361,03
BİST 9.779,57
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 8°C
Az Bulutlu
İstanbul
8°C
Az Bulutlu
Per 11°C
Cum 13°C
Cts 10°C
Paz 7°C

‘Arap ülkeleri Trump’ın isteği ile Filistinlileri alabilir’

Doç. Yasin Atlıoğlu’na göre Ortadoğu’da yaşananlar Trump’ın ‘Gazze planının’ imkansız olmadığına işaret. Zayıf rejimlerin Trump’ın yaptırım tehdidi altında Filistinlileri alabileceğini söyleyen Atlıoğlu, Suriye ve Lübnan’ın da İbrahim anlaşmalarına katılabileceği görüşünde.

‘Arap ülkeleri Trump’ın isteği ile Filistinlileri alabilir’
7 Şubat 2025 8:02 PM
21

Beyaz Saray’da ağırladığı ilk yabancı lider, İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu olan ABD Başkanı Donald Trump, ‘Gazze planı’ ile beklentileri de aştı. Etnik temizliği adeta ‘imar seferberliği’ olarak sunarak ‘emlakçı başkan’ pozisyonu alması, herkesi şoke etti.

Trump, Netanyahu ile ortak açıklama sırasında, ‘ABD’nin Gazze Şeridi’ni devralacağını’ ilan etti. Enkaza dönmüş Gazze’yi yeniden inşa etmekten söz eden Trump, Filistinlilerin gidecek başka yerleri olmadığı için Gazze’de olduklarını savundu, ABD’nin ‘emlak meselelerini halletmesi’ esnasında komşu ülkelerde ‘daha iyi koşullarda ağırlanacaklarını’ savundu. İnşaat planlarının ardından ise ‘tüm dünyadan insanların yaşayacağı uluslararası bir bölgeden’ söz etti.

“Orada uzun vadeli bir sahiplik pozisyonu görüyorum ve bunun belki de tüm Ortadoğu’ya büyük bir istikrar getireceğini görüyorum” diyen Trump, bu şekilde barış sağlayacaklarını iddia etti. ABD askerlerinin ‘gerekirse Gazze’ye gitmesi’ konusunda açık kapı bıraktı.

Trump’ı dinlerken memnuniyetini saklamayan Netanyahu, kendisini ‘İsrail’in Beyaz Saray’da sahip olduğu en büyük dostu’ olarak niteledi.

Gazze planı başta Suudi Arabistan olmak üzere Ortadoğu ve Avrupa ülkelerinin tepkisini çekse de Trump geri adım atmadı ve Truth Social hesabından “Çatışmaların sonunda Gazze Şeridi İsrail tarafından ABD’ye devredilecek” diye yazdı. ‘Bölgede modern konutlar ve güzel toplulukların’ yerleşeceğini belirten ama bu kez “İnsanlar için harika olacak – Filistinliler, çoğunlukla Filistinlilerden bahsediyoruz” vurgusu yapan Trump, yine “ABD’den hiçbir askere ihtiyaç duyulmayacak” ifadelerini kullandı.

Şimdi tüm dünya Trump’ın planını ve gerçekleşme olasılığını konuşuyor. ‘Ciddi olmadığını’ söyleyenler eksik olmazken, Gazze’deki ateşkes sürecine etkileri ile zaten gerilim içindeki Ortadoğu coğrafyasındaki sonuçları tartışılıyor.

Gelişmeleri Doç. Yasin Atlıoğlu ile konuştuk.

’18 ve 19’uncu yüzyıldaki Avrupa sömürgeciliğini aklımıza getiren bir söylem’

Yasın Atlıoğlu’na göre, Trump planı üzerine ‘kafa yormuş’ görünüyor. Trump’ın dünyadaki vekili uluslararası sistem açısından ‘çılgın ve pervasız’ söylemler kullandığını belirten Atlıoğlu, son bir yılda Lübnan ve Suriye dahil pek çok ülkede yaşananlar düşünüldüğünde bu tehcir planının ciddiye alınması gerektiği görüşünü dile getirdi:

“Trump kendi söylediğinde göre bu plan üzerinde baya kafa yormuş. Bu başkanlığa başlamadan önceki dönemden kalan bir plan. Dolayısıyla Netanyahu’nun Trump’ın başkan seçilmesini bu kadar istemesinin nedenlerinden biri de bu olabilir. Belki de bu fikri paylaşmış olabilir. Bu fikir II. Dünya Savaşı sonrası uluslararası ilişkilerde oluşan güç dengeleri, uluslararası hukuk gibi kavramlar bağlamında baktığımızda oldukça çılgın, pervasız bir söylem. Hatta 18-19. yüzyıldaki Avrupa sömürgeciliğini aklımıza getiren bir söylem. Ama diğer taraftan bunu umursamamak, yok saymak da mümkün değil. Özellikle Ortadoğu’da son bir yılda olan gelişmelere göz attığımızda Trump’ı ciddiye almak da gerekiyor.

Son bir yıl içerisinde Lübnan’da olanlar, Gazze’de binlerce insanın ölümü, Suriye’de El-Kaide üyesi bir adamın devlet başkanı olması… Bunları yan yana koyduğumuzda uluslararası ilişkilerde normalde olmaması gereken şeylerdi. Dolayısıyla Trump’ın bu söylemini de ciddiye almak zorundayız. Tabii bu adam aynı zamanda Amerikan Başkanı unvanı taşıyor, ciddiye almamızın nedenlerinden biri de bu.

‘Ortadoğu’daki o eski güç dengeleri değişmiş durumda’

Atlıoğlu, ABD’nin rejim değişiklikleri yoluyla son yıllarda Ortadoğu’da daha sorunlu ve zayıf rejimlerin ortaya çıkmasını sağladığını anımsatırken, ‘siyasi haritaları, sınırları belirleme’ iddiasına daha dikkat edilmesi gerektiği görüşünde. Atlıoğlu, büyük demografik değişime de işaret etti:

“Gerek Trump’ın Netanyahu’nun ziyareti öncesi Mısır ve Ürdün ile ilgili söyledikleri gerekse Netanyahu’nun ziyaret öncesi ‘Biz Ortadoğu’nun siyasi haritasını, sınırlarını belirliyoruz’ demesinden yola çıkarsak, aslında Ortadoğu’da sadece siyasi sınırlar değil, uzun süredir bir rejim değişikliği yoluyla Amerika’ya karşı olan sorunlu ve zayıf olan rejimleri Amerika’ya yakın, daha sorunlu ve zayıf rejimlerle değiştirilmesi söz konusu. Bu bağlamda baktığımızda Ortadoğu’daki o eski güç dengeleri oldukça değişmiş durumda.

Aynı zamanda bölgedeki çatışmalarla birlikte ciddi bir demografik dönüşüm de var. Bundan 10-15 yıl önce Suriye’den 3-5 milyon mültecinin geleceğini konuşsaydık, bize kimse inanmazdı. Trump’ın 2 milyondan fazla insanı Gazze’den çıkaracağı söylemini de maalesef ciddiye almak zorundayız. Bu bence bölgedeki konjonktürün bir parçası olarak da değerlendirilebilir. Aynı zamanda bu mülteciler nereye gönderilecek?”

‘Trump sopa gösterip bazı şeylere razı etmeye çalışıyor’

Beyaz Saray, Trump’ın ‘Gazze temizlenmeli’ açıklamasının ‘yanlış anlaşıldığını’ savunurken Atlıoğlu’na göre Trump’ın ‘sopa’ politikası izlediği gözden kaçmamalı:

“Beyaz Saray’dan gelen açıklamalar Trump’ın açıklamasını yumuşatıcı bir işlev görüyor. Asker gönderilmeyeceği, hatta buraya ekonomik olarak da bir yatırım yapılmayacağı söyleniyor. Ki Netanyahu da benzer bir açıklama yaptı; ‘Bu çok iyi bir fikir. Fakat burada Başkan Trump’ın kast ettiği istekli olan Filistinlilerin gitmesi. Zaten onların bir asker gönderme veya güvenlik konusunda maddi olarak bir katkı yapma taahhüdü de yok. Trump ‘bana bu parayı bölgedeki Arap devletleri verecek’ dedi. Dolayısıyla plan bu şekilde işleyecekmiş gibi gözüküyor.

Tabii Trump’ın Meksika’sından Kanada’sına, Grönland’ına kadar uyguladığı pervasız, aceleci politikanın aslında bir nevi ‘sopa’ gösterip sonra bazı şeylere razı etme üzerine kurulu olduğunu da söyleyebiliriz. Dolayısıyla burada belki de her şeyden önce İsrail’in mevcut ateşkesi bozması konusunda bir hareket alanı açılması açısından önemli.

Diğer taraftan birçok ülke tepki gösterdi. Mesela önümüzdeki Ortadoğu konjonktüründe en güçlü ülke konumuna Suudi Arabistan oturmaya başladı. Yani maddi gücüyle bir oyun kurucu gibi hareket ediyor. Eskiden Mısır’ın yaptığı işleri şimdi Suudi Arabistan yapmaya çalışıyor. Suudi Arabistan bile buna tepki gösterdi.”

‘Hamas gücünü koruyabilmesi için dış desteğe sahip değil’

Atlıoğlu, ateşkesle başarı elde edilse de Gazze savaşı nedeniyle Hamas’ın güç kaybettiğini ve önümüzdeki süreçte silah yahut maddi destek imkanının kısıtlandığını belirtirken, İsrail’in Filistinlileri ‘yıpratarak’ Gazze’den çıkarmak istediği değerlendirmesinde bulundu:

“Gazze’deki insanların zorla çıkarılması gibi bir durum çok makul gibi görünmüyor. Bunu yaptığınızda içeride daha ciddi bir direniş ortaya çıkabilir. Sonuçta bu insanların yaşadığı vatan burası, kendi toprakları. Buradan dışarı çıkartmak pek mümkün değil. Dolayısıyla da Trump’ın belki de Netanyahu’ya biraz daha alan açması ve Netanyahu’nun Gazze üzerindeki şiddete dayalı politikası yoluyla insanları daha fazla yıpratıp burada kalma şartlarını kötüleştirmesi söz konusu olabilir. Ki tabii daha önemli bir şey var; birkaç yıl öncesine kadar Gazze’deki şartlar yine kötüydü, ama en azından Gazze’deki insanlar orada yaşayabiliyorlardı ve Gazze’deki silahlı hareketlere destek veren aktörler vardı.

Şu anda Gazze’deki Hamas ateşkesle büyük bir başarı ilan etti ama Hamas’ın orada gücünü koruyabilmesi için bir dış destekçi de yok. En büyük destekçisi İran şu an kendi bekasıyla uğraşıyor. İran dışında Hamas’a sempati duyan ülkelerin doğrudan silahlı veya maddi destek olması mümkün değil. Amerika’nın bakış açısı da bu. Amerika İsrail’in İran’ın uzantısı olan bir örgütü ortadan kaldırmaya çalıştığını söylüyor. Bunları da yan yana koyduğumuzda İsrail’in hareket alanını açıcı ve uzun vadede yıpratarak Filistinlileri Gazze’den yavaş yavaş çıkartmak. Netanyahu’nun söylediği gibi; insanlar bir noktada burayı gönüllü bir şekilde terk etmek zorunda kalabilirler.”

‘İbrahim Anlaşmaları Lübnan ve Suriye ile genişleyebilir’

Doç. Atlıoğlu’na göre Trump İsrail’i Körfez ülkelerinin de bulunduğu Arap dünyasıyla barıştırdığı İbrahim anlaşmalarını bundan sonraki süreçte Lübnan ve Suriye ile genişletebilir:

“Bu arada tabi 2020’den beri var olan İbrahim Anlaşmaları var. Bu çerçevede Körfez Ülkeleri ile yapılan anlaşmalar; İsrail’in meşru bir devlet olarak tanınması, diplomatik ilişkilerin tanınması, belki bu süreçte tekrar harekete geçebilir. Bahreyn bu çatışmadan dolayı anlaşmayı dondurmuştu. Tekrar geri dönmesi için Suudi Arabistan’ın bunun içine girmesi. Hatta ben Körfez ile de sınırlı kalmayacağını düşünüyorum. Şu anda İsrail ile barış masasına oturmak için potansiyel iki ülke daha var; biri Lübnan, diğeri de Suriye. Dolayısıyla bunları da düşündüğümüz zaman Trump’ın söylediklerini bu neticeler çerçevesinde de yorumlamamız mümkün gibi gözüküyor.”

‘Ateşkeste ikinci aşamaya geçiş sırasında sorun yaşanabilir’

İsrail-Filistin ateşkesinin İsrail’in tutumu nedeniyle ikinci aşamasına ‘şüpheyle’ yaklaşan Atlıoğlu, rehinelerin kurtarılması sonrası İsrail’in önündeki engelin de kalkalacağını öngördü:

“Genel görüş zaten ateşkesin ikinci aşamaya geçeceğini düşünmüyor. Bunun nedeni de İsrail’in tutumu. Rehinelerin kurtarılması sonra İsrail’i durdurabilecek bir engel yok. Yarın öbür gün Netanyahu bir neden gösterip tekrar Gazze’de şiddeti artırabilir. Bu da aslında Trump’ın söyledikleri ile gayet uyumlu. Ateşkeste aşamalar düzgün bir şekilde geçilirse İsrail’in de Gazze’den çıkması gerekiyor. Hem Kuzey’deki bir koridor var hem de Güneyde Philadelphia koridoru dediğimiz yer var. Buraların boşaltılması gerekiyor ki buna ben pek razı olacağını düşünmüyorum. Yani Netanyahu da özellikle İsrail’deki şahin politikacılar ve askeri kanadın da buna çok sıcak bakacağını düşünmüyorum.”

‘Arap ülkeleri Trump’ın isteği ile Filistinlileri alabilir’

Atlıoğlu, Filistin meselesinin bölgede ortak dava olarak görüldüğünü ve ülke liderlerinin Trump’ın isteği doğrultusunda bazı Filistinlileri almayı kamuoylarına kabul ettirebileceğini düşünüyor. Hatta Lübnan ve Suriye’ye yerleştirme olasılığını da dile getirdi:

“Trump Mısır ve Ürdün’ü gösterdi. Mısır’da Filistinli sayısı çok fazla değil ama Ürdün’de 11 milyon civarında bir nüfusu var, 3 milyondan fazla Filistinli var. Ciddi bir problem. Dolayısıyla bu 2 milyondan fazla kişinin ne kadarı gider bilmiyorum ama Mısır da böyle bir tahliye planı olduğunda ne kadar alır? Ki Sisi’nin de iktidarı çok sağlam değil.

Bu noktada ben şunu düşünüyorum, Turmp’ın aklına gelmiş midir bilmiyorum, ama olma ihtimali yüksek; İsrail’le Lübnan ve Suriye arasında bir barış anlaşması yapıldığı takdirde bu Filistinlilerin bir kısmının da Suriye ve Lübnan’a gönderilmesi gibi bir plan devreye girebilir. Ürdün gibi ülkeler açısından Filistinlilerin bulunması bir sıkıntı yaratsa da bölgede Filistin meselesi ortak bir dava, en azından iç kamuoyuna sunulabilecek, destek verilmesi gereken bir dava olarak görülüyor.

Herkes bir noktada Trump’ın isteği bağlamında bir miktar Filistinliyi kendi ülkesine almak zorunda kalabilir. Ki bu ülkelerin hepsinin şu anda Trump’ın ağzına baktığını da unutmamak gerekiyor. Türkiye Suriye’de özellikle Fırat’ın doğusundaki durumun ne olacağı konusunda, Trump’ın asker çekip çekmeyeceği konuları Türkiye’nin öncelikli konuları.”

‘Yaptırımlar yeni Suriye hükümetinin tepesinde demokrasinin kılıcı’

ABD’nin Suriye’ye yaptırım tehdidini ‘demokrasinin kılıcı’ olarak niteleyen Atlıoğlu, Lübnan’ın da aynı durumda olduğunu belirtti. Atlıoğlu’na göre, iki ülke de Batı tarafından İsrail ile masaya oturtulabilir:

“Suriye’deki yeni yönetime baktığımızda Gazze konusunda bir açıklama gelmedi. ‘Kınıyoruz’ gibi sert bir açıklama olmadı. Tabii yeni hükümetin tepesinde ‘demokrasinin kılıcı’ gibi yaptırımlar meselesi var. Trump Amerikan yaptırımlarını ortadan kaldırırsa muhakkak ki bir şeyler isteyecektir. Bu isteyeceği şey IŞİD ile mücadeleden tutun İsrail ile sınır anlaşmasının yapılması, aynı zamanda belki de Filistin meselesi bağlamında birtakım Filistinlilerin alınması şeklinde olabilir.

Lübnan tarafı biraz daha karışık. Hizbullah’ın zayıflamasından da yararlanarak ülke içerisindeki siyaset dizayn edilmeye başlandı. Yeni bir devlet başkanı seçildi ve hem Amerika hem de Suudi Arabistan’dan destek gördüğünü söyleyebiliriz. Yine başbakan olarak seçilen kişi Beyrutlu ileri gelen bir aileden gelmesine rağmen daha profesyonel bir adam, bir hukukçu, bir diplomat olarak Lübnan halkı tarafından kabul gören bir adam. Ama onun da dış desteğe ihtiyacı var. Ki ait olduğu ailenin de 1960’lardan beri en büyük destekçisi Suudi Arabistan. Yani iç savaş boyunca bile Selam ailesi Suudi Arabistan’ın yanından ayrılmadı, hatta Selamlar İsrail işgali karşısında o dönemin Maruni lideri Beşir Cemayel’in yanında durmuştu.

Bunları yan yana koyduğumuz zaman Lübnan’ın da Hizbullah’ın daha fazla zayıflatılması bağlamında eğer bir hükümet kurabilirlerse, hem de yeni hükümetin reform yapabilmesi için paraya ihtiyaçları var. Birtakım tavizlerin verilmesi gerekebilir. Dolayısıyla ben Suriye ve Lübnan’ın da eğer uygun koşullar oluşursa muhtemelen İsrail ile masaya oturma konusunda Batılılar tarafından zorlanabileceğini düşünüyorum. Başka çareleri de yokmuş gibi gözüküyor.”

‘Yeni Suriye hükümetinin önceliği güvenlik ve ekonomi’

Yeni Suriye hükümetinin ayakta kalabilmesi için gerekli kapasiteye sahip olmadığını anımsatan Atlıoğlu, mevcut konjonktürü şöyle yorumladı:

“1990’larda Ortadoğu barış süreci başladığında Hafız Esad iktidardaydı ve o bile İsrail ile masaya oturmuştu. Beşşar Esad döneminde 2009’da Türkiye’nin arabuluculuğunda bir barış süreci yapılmıştı. Şimdi Suriye bu şartların çok uzağında. Ne büyük ordusu var ne bir bürokrasi kadrosu var ne de bu işleri müzakere edebilecek bir diplomat kapasitesi. Suriye’nin şu anki hükümetinin en önemli önceliği küçük de olsa yeni bir ordu kurmak, güvenliği sağlamak, ülkenin ekonomisini ayağa kaldırmak ve belki de önümüzdeki 10 sene boyunca bir istikrarlı hükümetin kurulursa çatışmadan uzak bir süreç geçirmek. Dolayısıyla Ahmed El-Şara dediğimiz yeni devlet başkanı da aynı şeyleri ifade etti ve ‘Ben komşularımla iyi geçineceğim’ dedi.

Birtakım iddialar da var; Lübnan Başbakanı Mikati ile görüştüğünde aralarında geçen birtakım şeyleri Hizbullah’a yakın bir yayın organı yayınladı. Bu Enver Sedat’ı örnek göstererek, ‘Sedat iyi mi yaptı?’ şeklinde bir diyalog geçmiş aralarında, ‘Ben de olsam aynı şeyi yapardım’ şeklinde… Tabii ne kadar doğru bilmiyorum. Ama belki de Ahmed El-Şara Suriye’nin Enver Sedat’ı olma yolunda ilerleyebilir. Bu da mümkün gibi gözüküyor.”

‘Direnişin canlanma olasılığı İsrail’de tedirginlik yaratıyor’

Diğer yandan Atlıoğlu, Gazze’deki Filistinlilerin zorla çıkarılması halinde Filistin direnişinin İntifada’ya yol açabileceğini de vurguladı. Atlıoğlu’na göre, bu durum İsrail’i tedirgin ediyor:

“Trump planını uygulamaya kalktığında sadece Hamas değil, gerek Gazze’de gerekse Batı Şeria’daki Filistinlilerin doğal olarak harekete geçmesi mümkün olabilir. Çünkü artık ‘Sizi yaşadığınız topraklardan çıkaracağım’ diyor. Yani buna karşı bir direniş tekrar canlanabilir. 1987’deki veya 2000’deki hareketlere benzer bir biçimde toplumun genelini kapsayan bir direniş hareketi olarak ortaya çıkabilir. Kast ettiğim silahlarla falan değil. Yani insanlar taşlarla veya ellerine geçirdiği her şeyle bir direniş sergileyebilirler. Bir İntifada’ya yol açabilir. Bu da İsrail tarafında bir tedirginlik yaratıyor.

Hamas’ın ise bunu kuşatılmış bir bölgede, özellikle bu koşullarda daha fazla ne kadar sürdürebileceği kuşkulu.”

‘İran faktörü Suriye’den kalktı’

Atlıoğlu, olası yeni çatışma durumunda Hizbullah açısından da askeri gücünü toparlamak için zamana ihtiyaç duyulduğunu vurguladı ve bu kez denklemde İran’ın boşluğunu anımsattı:

“Lübnan’da ise Hizbullah için bu ateşkesin sürdürülmesi, belki istikrarın sağlanması için zaman gerekiyor. Lider kadrosunda ve askeri kapasitesinde ciddi bir zarara uğradı, bunu onarması lazım. İran’la Suriye üzerinden olan kara iletişimi tamamen durdu. Nereden yeni silah sağlayacak, nereden yapacak? İsrail sadece askeri hedefleri vurmadı, Beyrut’taki finans kurumlarını bile vurdu. Hizbullah tabii Hamas’a göre daha güçlü bir örgüt, kendini toparlama kapasitesi var ki İsrail tarafı da bunu sürekli söylüyor. Yeni hükümete de bunu bir şart olarak koşuyor. ‘İstikrarlı bir Lübnan istiyorsan Hizbullah üzerinde bir baskı kurman gerekiyor’ diye iletiyor. Lübnan koşullarında ben bir reform hükümeti kurulsa da Hizbullah bu hükümet içinde muhtemelen yer alacak ve siyasi ve toplumsal gücünü muhafaza edecektir. Ama askeri gücünü onarması için zaman gerekiyor. Bu zaman içinde yeni bir çatışma patlak vermezse veya bölgedeki konjonktürde ne olacağını da bilmiyoruz.

Yani İran faktörü Suriye’den kalktı, Suriye’de hemen istikrarlı bir yapı mı kurulacak yoksa yeni bir çatışma mı? Belki de Suriye’de çatışacak yeni ülkeler Suudi Arabistan ve Türkiye olacak. Dolayısıyla bunların hepsine bakmak lazım. Tabii bir kararname imzaladı ama Trump’ın İran’a yönelik nasıl bir adım atacağı da önemli.”

‘Bölgede dengeler değişebilir’

Atlıoğlu, diğer yandan da Rusya ve Çin’in önümüzdeki süreçte bir hamle yapma olasılıklarını dışlamıyor:

“İşin bir tarafında Rusya var, şu anda sessiz sakin bekliyor. Lazkiye’de, Tarsus’ta askerleri. Bir taraftan İran ile bir askeri iş birliği anlaşması yaptılar. Dolayısıyla Ukrayna savaşının bitmesi ihtimali çerçevesinde Putin’in tekrar ağırlık noktasını Ortadoğu’ya verme, en azından ‘Esad’ı feda ettim ama İran’ı feda etmem’ diyebilir. Bu da bölgedeki dengeleri değiştirebilir. Ekonomik olarak Çin ayağını da unutmamak lazım. Çin gibi bir ekonomik güç de Ortadoğu’ya bu ortamda girmek için fırsat bekliyor olabilir.”
ETİKETLER: , , , ,
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.