Atatürk’ü saygı ve özlemle anarken
Dün 10 Kasım’dı… Her yıl olduğu gibi saat 09:05’te sirenler çaldığında Türkiye derin bir sessizliğe büründü. O an, yalnızca Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün kaybının acısını değil, onun bizlere bıraktığı mirasın derin anlamını bir kez daha hatırlattı.
Atatürk’ü anmak, yalnızca bir saygı duruşu ya da duygusal bir bağla sınırlı olmamalı. Onun yaşamı boyunca gösterdiği azim, kararlılık ve ilkeleri bugün hâlâ bize yol gösteren bir fener niteliğinde. Bu fenerin ışığını kaybetmemek ve gelecek nesillere aktarmak, hepimizin sorumluluğu olduğunu hatırlatalım.
Atatürk, yalnızca Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu değil, aynı zamanda bağımsızlık ve özgürlük arzusunu bir halkın kalbine kazıyan bir liderdi. İşgal altındaki topraklarda, yokluk içinde bir ulusun kaderini değiştirme kararlılığını gösterdi. Bugün özgürce yaşadığımız bu topraklarda, onun bağımsızlık mücadelesinin izlerini görmek mümkün. “Bağımsızlık benim karakterimdir” sözünü, yalnızca bir slogan değil, bir yaşam felsefesi olarak benimseyen Atatürk, bugün de bize haksızlık karşısında durmanın, başı dik yaşamanın, özgürlüğün kıymetini bilmenin ne anlama geldiğini öğretiyor.
Atatürk, eğitime ve bilime olan inancını her fırsatta dile getiren bir liderdi. “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir” diyerek, bizlere bilimsel düşüncenin rehberliğinde ilerlemenin önemini vurguladı. Bugün Türkiye’nin her alanda gelişmesi, modern bir toplum olarak varlığını sürdürmesi için bilimi, aklı ve eğitimi ön planda tutmamız gerekiyor. Eğer gençlerimizi, bilimsel ve eleştirel düşünceye dayalı bir eğitimle yetiştirebilirsek, Atatürk’ün hedeflediği o muasır medeniyet seviyesine bir adım daha yaklaşmış oluruz.
Atatürk’ün en önemli miraslarından biri de laiklik ilkesidir. Bu ilke, toplumun huzuru, bireylerin özgürlüğü ve çağdaş bir devlet yapısı için temel bir unsur olarak kabul edilir. Din ve devlet işlerinin ayrılması, toplumsal huzuru sağlamakla kalmaz, aynı zamanda bireylerin inanç özgürlüğünü de güvence altına alır.
Bugün laiklik ilkesini anlamak ve bu ilkeye sahip çıkmak, Atatürk’ün çağdaş bir toplum yaratma hedefini sürdürebilmek adına büyük bir önem taşır. Laik ve demokratik bir Türkiye, yalnızca geçmişe değil, geleceğe de güvenle bakabileceğimiz bir ülke anlamına gelir.
Atatürk’ü anlamak ve ona sahip çıkmak, çizdiği yolda ilerlemek, her gün onun bıraktığı değerleri içselleştirmekle olur. Atatürk’ü anlamak, bugünün sorunlarına onun ilkeleri doğrultusunda çözümler aramak, onun aydınlık Türkiye’sini daha da ileri taşımak demektir.
Atatürk, Türkiye’nin geleceğini gençlere emanet etmiştir. Gençlerimizin onun ilke ve devrimlerini bilerek yetişmesi, bu ülkenin en büyük güvencesidir. 10 Kasım’lar, bu büyük lidere duyduğumuz saygıyı ifade etmenin ötesinde, onun hedeflediği çağdaş Türkiye’yi oluşturma yolunda kararlılıkla yürümemiz için bir hatırlatmadır.
Son olarak Diyanet İşleri Başkanlığının 10 Kasım başta olmak üzere milli bayramlarda onu yok sayan bir tutum sergilemek, toplumun geniş kesimlerinde derin bir hayal kırıklığı yarattığına da değinmeden geçmek istemiyorum.
Öyle ki, Atatürk, yalnızca bir lider değil, aynı zamanda din ve devlet işlerinin ayrılmasına dair köklü bir vizyonun da temsilcisiydi. Diyanet’in onun mirasına ve ülkenin kurucu değerlerine kayıtsız kalması, tarihsel misyonuyla çelişen bir duruştur.
Bugün, onun mirasıyla gurur duyuyoruz ve bu mirası yaşatmanın sorumluluğuyla hareket ediyoruz. Onu saygı ve özlemle anarken, onun ideallerini yaşatmaya, Türkiye’yi onun vizyonuna yakışır bir şekilde ileri taşımak yegâne hedefimiz olmalıdır.
Nur içinde yat büyük önder ATATÜRK.