Benim Cumhuriyet’im
“Cumhuriyet, bizden sonraki nesiller için de bir okul olacaktır. Bunu sürdürürken de yaşamı, doğayı ve insanı savunacaktır. Nerede bir yanlış ve o yanlışın arkasında rant varsa Cumhuriyet her zaman karşısında duracaktır. Çok yaşa Cumhuriyet!”
Uğur Mumcu’nun izinde 100. yıla tanık olmak
CUMHURİYET gazetesinin kapısından ilk girdiğimde üniversite 2. sınıf öğrencisi bir stajyerdim. Gazeteciliğe ilişkin ilk bilgilerimi, deneyimlerimi iki yıla yakın süredir bulunduğum Cumhuriyet gazetesinde edindim. Uğur Mumcu’nun gazetesi olarak bildiğimiz Cumhuriyet’in genç yaşta bir parçası olmak, mesleğe dair ilk adımı burada atmak her zaman mutluluk duyduğum bir şey oldu. Okul sıralarında ödev için “Uğur Mumcu ve Hayatı”nı anlatırken şimdi burada onunla aynı gazetede, aynı değerler için yazıyorum, yazıyoruz. Genç gazeteciler olarak bizlere bir gazetecilik okulu olan Cumhuriyet, 100 yıldır yaşıyor ve yaşamaya devam edecek. Tüm çabamız, Mumcu’nun katledilmeden önce sarf ettiği “Öyleyse vurun, parçalayın. Her parçamdan benim gibiler” beni aşacaklar doğacaktır” sözündeki “gibi” olabilmek… Cumhuriyet iyi ki var. Uğur Mumcu’nun Cumhuriyet’i iyi ki var.
Şevval Aydoğan, Haber Merkezi, Muhabir
Başka türlü bir şey…
BAZI kavramlar vardır bir ülkenin kaderi haline gelmiştir. Cumhuriyet de hem Türkiye için hem de Türk insanı için böyle bir kavram. İktidarın gökyüzünden yeryüzüne indirilmesiyle birlikte kulluktan yurttaşlığa geçiş… Bir cümlenin sınırlarının çok ötesinde… Hele ki sarıklıların cüppelilerin gökyüzünü karartmaya yemin ettiği bir zamanda bunun anlamı çok daha başka. Hegel, “Modern zamanlarda basın, dinin yerini almıştır; artık insanlar gazetelere ibadet ediyorlar, gazeteleri kutsal metinler gibi okuyorlar ve gazetecilere din adamları gibi itaat ediyorlar” der… Tabii Türkiye’den bihaberdi bunu söylerken… Hele ki yazarları dinciliğin karanlığına karşı mücadeleyi kutup yıldızı edinmiş olan Cumhuriyet gazetesinden “haberi” olsaydı eminim bir kere daha düşünürdü… Evet Cumhuriyet böyle bir gazete… Hegel de olsa Cumhuriyet’i okumadan bir şey yazıyorsa eksik kalır. Böyle bir gazetenin çatısı altında çalışıyor olmak, her gün bu duyguyla gazeteye gidiyor olmanın kelimelerle ifadesi bu kısıtlı alanın sınırlarının çok ötesinde. Spinoza, sevinçleri çoğaltan karşılaşmalardan bahseder… Cumhuriyet’in benim için en güzel ifadesi sanırım budur. Sevinci çoğaltmanın yolu olan bir gazete… Kapitalist sistem “çalışmak zorunda” olan bireylere ihtiyaç duyarken böyle bir sitemde sevinci çoğaltan, başımızı yastığa koyduğumuzda vicdanımızı rahatlatan bir gazetede çalışıyor olmanın anlamı çok başka… Hele ki haber heyecanıyla yerinde duramayan insanların olduğu bir “Haber Merkezi”ni yönetiyor olmak, her gün o insanlarla aynı havayı teneffüs ediyor olmak hem büyük bir gurur hem de zevk… Cumhuriyet mesleki tadın yanında ayakları bu topraklara basan yurtseverlik bilincinin de kalesi aynı zamanda… Mustafa Kemal Atatürk’ün açtığı yolun eşitlik, özgürlük ve adalet mücadelesiyle taçlandırma hikâyesinin en güzel duraklarından Cumhuriyet… Hani Can Yücel diyor ya “Başka türlü bir şey benim istediğim, ne ağaca benzer, ne de buluta”… İşte benim Cumhuriyet’im de böyle bir şey… Nice 100’lere Cumhuriyet..
Can Uğur, Haber Müdürü
Haberciliğin öğrenildiği okul: Cumhuriyet
CUMHURİYET gazetesi, kurulduğu tarihten bu yana yurttaşların sorunlarından hak ihlallerine kadar birçok konuyu gündemine taşımıştır. Herkes için Cumhuriyet’in anlamı farklıdır. Kimi için modernliğin, laikliğin simgesi kimi için ise yurttaşın sesidir. Ancak benim için anlamı daha farklı bu noktada. İki yıl önce katıldığım Cumhuriyet gazetesi bende bu anlamların yanında farklı anlamlar da taşıyor. Cumhuriyet benim için haberciliğin öğrenildiği bir okul gibi. Cumhuriyet gazetesinde haberin nasıl ele alınmasından, haber dilinin nasıl olması gerektiğine kadar birçok konuyu öğrendim. Burada haberlerimizi dayanışma ve yardımlaşmaya yaparken, Cumhuriyet hepimize yeni bilgiler kattı. O yüzden Cumhuriyet doğru haberciliği öğrendiğimiz bir nokta. Bizden önce var olan ve bizden sonra da var olmaya devam edecek Cumhuriyet’in 100’üncü yaşı kutlu olsun
Rengin Temoçin, Haber Merkezi, Muhabir
Cumhuriyet el uzatmaktır…
CUMHURİYETİ savunmak, bilimi, laikliği, emeği, insan haklarını, yaşamı ve daha pek çok değeri savunmaktır. Gazetemiz bunu 100 yıldır yapıyor. Pazar kahvaltılarında, otobüste, parkta, fabrikada, okulda, sıcak bir yaz akşamı ya da çetin bir kış günü nerede, ne zaman olursa olsun bu gazeteyi eline alan, memleket için kaygı duyan herkes de bir şekilde bunu yapıyor. Üstelik bu 36 bin günü aşkın bir süredir yapılıyor. 100 yıldır bu Aydınlanma meşalesi yanıyor. Nesilden nesile aktarılan bir gazetecilik anlayışıyla iyinin ve hakikatin kavgasını hep beraber veriyor, iyi bir memleket düşüne her gün bir tuğla daha koyuyoruz. Hakikati söylemenin elbet bir bedeli vardır. Gazetemiz de “Cumhuriyet gazeteciliği” de bunun bedelini birçok kez acı şekilde ödemiştir. Ancak Cumhuriyet’i ayıran bir özellik vardır ki o da Cumhuriyet’in okuyucusu olmanın da bir bedeli vardır. Birçok kez işittim, yaşımın yetmediği o eylemlerde parkasının cebinde Cumhuriyet taşıyan ağabeyleri ablaları… Buna benzer bir örneğin bizzat tanığıyla da birkaç yıl önce tanıştım. 12 Eylül 1980 askeri darbesinin yıldönümü için bir haber yapacaktım. O yıllarda cezaevinde olan devrimci mücadelenin önde gelen isimlerinden bir büyüğümüz “Biz cezaevindeyken Cumhuriyet okumak için açlık grevi yaptık” demişti. O zaman fark etmiştim Cumhuriyet’in bir bedeli muhakkak vardır… Henüz lise yıllarımda “Gazeteci olacağım” dediğimde düşünü kurduğum gazetecilik tam olarak da böyle bir yerde yapılıyordu. Aynı memleket düşüyle yatan, aynı sancıyla uyanan insanların olduğu kalabalık bir aileydi aslında düşünü kurduğum yer. Gazetemize, Cumhuriyet gazetesine adımımı attığım o gün tam da böyle bir yerde bulunduğumu düşünmüştüm. Hayal meyal anımsadığım, düşünü kurduğum o insana büyümüş olmaktan kıvanç duyduğumu anımsıyorum. Gazetemizin genç muhabirleri olarak bazen hata yaptık, ayağımız takıldı. Bir kez düştüysem bin el uzandı… Cumhuriyet tam da böyle bir şeydir. Cumhuriyet el uzatmaktır…
Cengiz Karagöz, Haber Merkezi, Muhabir
Benim Cumhuriyet’im yaşamı savunuyor
İSMİNİ ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ün koyduğu Cumhuriyet, genci ve yaşlısıyla birlikte işleyen büyük bir çark. Yunus Nadi’nin attığı adımlarla bu çatı, içerisinde yer alan duayen gazetecilerle beraber 100 yaşına geldi. Demokratik değerlerin savunulmasında önemli bir konuma sahip olan Cumhuriyet, Türkiye’deki basın özgürlüğünün batmayan güneşi oldu. Ülkemizin referans gazetesi Cumhuriyet’te, gazetemizin temsil ettiği değerleri yaşatmak ve yurttaşların hakkını savunmak için çalışıyoruz. Bizler Cumhuriyet’in sayfalarında daha adil, daha özgür ve daha bilinçli bir toplumun oluşmasına katkı bulunmak için yazıyoruz. Usta isimlerin oturduğu koltuklarda, yazdığı satırlarda yer almak bizim için her zaman gurur kaynağı. Çocukken gazeteciliğe meraklıydım. O dönemlerde de okuduğum bu gazetede üniversiteden mezun olduktan sonra çalışmaya başladım. Yolun başındayken ve birçok şeyi bilmiyorken Cumhuriyet bana kucak açtı. Muhabir, yazıişleri ve idari kadrosuyla birlikte büyük bir aile olduk. Bulunduğum her ortamda bu ailenin parçası olduğumu göğüsümü gere gere anlatmaya başladım. Sorduğum sorular sabırla cevaplanırken ben de burada yetiştim. Onların da bana duyduğu güvenle birlikte bu çatı altında çevre ve kent muhabiri oldum. Şunu biliyorum ki nesiller gelip geçse bile burası her zaman var olmaya devam edecektir. Cumhuriyet, bizden sonraki nesiller için de bir okul olacaktır. Bunu sürdürürken de yaşamı, doğayı ve insanı savunacaktır. Nerede bir yanlış ve o yanlışın arkasında rant varsa Cumhuriyet her zaman karşısında duracaktır. Çok yaşa Cumhuriyet!
Şeyda Öztürk, Haber Merkezi, Muhabir
Tarihe tarihin içinden tanıklık
“CUMHURİYET gazetesinin tarihçesinde Ulusal Kurtuluş Savaşı direnişiyle Kemalist Devrimin harcı karılmıştır” der İlhan Selçuk… Ve ekler Uğur Mumcu: “Cumhuriyet gazetesi Kurtuluş Savaşı’nda kalpaklı Kuvayı Milliyecilerce Ankara’ya taşınan “Yeni Gün Matbaası” ile kuruldu…” Bu bilinci çok küçük yaşlarda özümseyen, bir gün Cumhuriyet’te çalışabilmek için gazeteci olan birisi olarak hayalimin ortasından yazıyorum, hayalimin tam ortasında çalışıyorum. Tarihe tarihten tanıklık etme hissiyle, Kemalist Devrimin gazetesinde üretmek, kamu yararından yana olmak paha biçilemez. 30’lu yaşlarda olmak gelenekle gelecek arasında köprü kurmayı beraberinde getiriyor. Bunu Cumhuriyet gazetesinde yapmak ise bambaşka bir sorumluluk, aynı zamanda ise kaderin bir lütfu… Ve bu hissiyatla yoğun tempoda çalışırken “Fazla gelmesin” sorusuna aynı ulu önder Mustafa Kemal Atatürk gibi “Az bile gelir” diyorum. Cumhuriyet gazetesi de tıpkı Türkiye Cumhuriyeti gibi ilelebet payidar kalacaktır…
Çağdaş Bayraktar, Haber merkezi, muhabir
Cumhuriyet Gazetesi, ilkler ve dijitalleşme…
TÜRKİYE’NİN en köklü gazetesi Cumhuriyet, 7 Mayıs 1924 tarihinde kurulduğundan bu yana pek çok zorlukla karşılaşmasına rağmen ilkeli ve yenilikçi yapısını korumuştur. Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün adını verdiği gazetemiz, kuruluşundan kısa bir süre sonra, Türkiye’yi ve Türkiye’nin haklarını Avrupa kamuoyuna tanıtmak amacıyla Fransızca olarak La Republique adı altında yayımlanmaya başladı. Gazetemizin kurucusu Yunus Nadi, Cumhuriyet’in ilk sayısında belirttiği yenilikçi yayın politikasını zaman içinde daha da geliştirmiştir. Türk basınında baskı teknikleri konusunda öncü rol oynayan gazetemiz, 1930 yılında linetop makinesini ilk kullanan Türk basın kuruluşu olmuştur. Ayrıca, İstanbul dışına Ankara’da bir büro açarak ve yayınlarını taşraya göndermek üzere bir dağıtım ağı kurarak büyük yeniliklere imza atmıştır. İnternetin hayatımıza girmesiyle birlikte gazetecilik ekosistemi de değişime uğradı. Cumhuriyet, 7 Mayıs 1998’de cumhuriyet.com.tr alan adıyla dijital yayın hayatına adım attı. İnternet sitemiz, birçok erişim engeli ve saldırıya maruz kalmış olmasına rağmen basılı gazetenin yanı sıra dijital platformda da yayın hayatını sürdürmektedir. Sosyal medya gücümüz ve yeni nesil gazetecilik adımlarımızla dijital dünyada önemli bir yere sahibiz. Stüdyomuzda gerçek
Ercan Erdal, Portal, Yayın Koordinatörü
Kelimeleri özgür bırakmayı öğrendim…
BENİM Cumhuriyet’im dürüst, ilkeli, güvenilir ve sesini duyurmak isteyenlerin yanında. Meslek hayatımın ilk deneyimini tattığım Cumhuriyet Gazetesi, tarafsızlığı, yurttaşın yanında olmayı ve doğruları söylemenin zor olduğu bir ülkede kelimeleri özgür bırakmayı öğretti bana. Gözlerini ve kulaklarını sonuna kadar açıp gerçek haberin peşinde koşan tüm emekçileriyle birlikte Cumhuriyet Gazetesi 100 yaşında. Cumhuriyet Gazetesi’nde çalışmaktan ve yüzüncü yılında bir parçası olmaktan gurur duyuyorum.
7 MAYIS 2024’te Cumhuriyet gazetesi 100. yılını kutlayacak, ben ise Cumhuriyet ailesine dahil olmamın 2. yılını kutlayacağım. Kimi zaman öğrenci kimi zaman öğretmen olduğum bu yüzyıllık okulda sadece mesleki değil kişisel deneyimler de kazandım. Atatürk’ün Yunus Nadi’ye, “Bak çocuk, İstanbul’da bütün bu Cumhuriyet düşmanı ve hilafet yanlılarına karşı mücadele verecek bir gazete çıkaralım” sözleri ile Babıâli’de kurulan Cumhuriyet, sadece kendi çalışanları için değil tüm basın ekmekçileri için büyük bir değer. Cumhuriyet, mesleğe yeni başlayan genç gazetecilere de ömrünü gazeteciliğe adamış ustalara da ev sahipliği yapan büyük bir çınar. 100 yaşında bu çınarın altında olmak bana mutluluk ve gurur veriyor. Bahçesine bomba atılan, yazarları suikasta uğrayan ancak 100 yıldır hiç susturulamayan, gazetecilikten ödün vermeyen “Cumhuriyet” iyi ki doğdun!
Nilay Küçük, Portal, Editör
Cumhuriyet al oğlum…
DOĞMA, büyüme Şişliliyim… Bazen kendimi bir labirent faresi gibi hissetmeme neden olan alışkanlıklarım var benim. Canım sıkılınca Şişli’den Taksim’e yürürüm. Ara pasajlara girip esnafla çay içerim, ortaokul zamanlarımda tutkunu olduğum Kent Sineması’na giderdim, şimdi adı değişti ama olsun benim için hâlâ Kent Sineması… Otobüs durakları vardı Cevahir Alışveriş Merkezi’nin yerinde, annemin yanına sığınıp, kış soğuğunda sigara izmaritleri dolu otobüs koltuklarından dışarıyı seyrederdim. Gazete o zaman da aynı yerindeydi. Bilmezdim o zamanlar bu kadar değişeceğini her şeyin. Tek derdim biraz daha büyümekti. Televizyonlarda akşam haberleri öncesi günlük siyasi göndermeler içeren çizgi dizilere bayılırdım, hiç anlamasam dahi espriyi, her akşam o pasajı beklerdim. Demirel’in ayrık dişleri, Ecevit’in koca ayakkabıları, Necmettin Erbakan’ın patatese benzeyen takım elbiseli vücuduna çok gülerdim. Soba yanardı, ısınırdım, doğum günlerini, 23 Nisan’ı beklerdim, o zamanlarki tüm çocuklar gibi kutlamak için beklerdim… Hafta sonları annem patlıcan közlerdi, evi sarardı kokusu, bazen yanına pişi kızartır bazen börek açardı. Hafta sonu kahvaltısı bizim aile için uzun saatler kalkmayan sofra demekti. Ve Cumhuriyet okuma zamanı… Babam gazeteden her hafta sonu iki adet almayı alışkanlık edinmişti, annemi gazete okuma sırasında bekletmemek için. Annem kristal çay bardakta servis ettiği babamın çayını tazeliyor, her çay arasında en çok beş dakika var… Gazete hışırtısı, sıcak soba çıtırtısı, çay hüpletmeleri, sayfa çevirmeleri arada ikisinin de dudak arasından yükselen çıt çıt çıt sesleri… Kınıyorlardı birilerini, kızıyorlardı birilerine belli. Abim, Bilim Teknik Eki’nden öğrendiklerini tartışırdı bizimkilerle, o esnada bende hızlı hızlı okurdum gazetenin ekini, abimle yarışmak isterdim bilgide. Geri kalmayayım diye kızarır yanaklarım, sobanın ateşinden hafif ateş basardı. Öğlene doğru beni kucağına oturtur anlatırdı tane tane gazeteden öğrendiklerini. Hiç unutmuyorum, erkek kardeşimin doğduğu yıl 1994 yılı, “2005 yılında bilgisayarlar nasıl olacak?” diye bir yazı dizisi vardı Bilim Teknik Eki’nde. Geçen gazete arşivini kurcalarken buldum eki, inanılmaz bir öngörü ile yazılmış, zamanın ötesinde bir gazetecilik örneği. Diyor ki, “2005 yılında ‘Bileğinizdeki kişisel iletişimci’, ‘Görüntülü Cep Telefonu -’ Fraktal sıkıştırmanın yeni algoritması sayesinde…” O yıllar için mucizevi, fantastik bilgiler bunlar. İnanılması güç gelen her şeyin mantıksal çerçevede anlatıldığı, genç zihinlerin bilim ile beslendiği zamanlardı. Her hafta sonu o saatleri, o anları bilmeden beklerdim. Babam, abimi bakkala gönderir bir paket 2000, bir paket Maltepe sigarası, 10 yumurta, ekmek ve cümle sonunda yıllardır değişmeyen ve baki kalacak olan gazetemizin adını söylerdi. – Cumhuriyet al oğlum. – Baba, bulamazsam? – Bulursun oğlum, bulmazsan bulana kadar ara. Abim, her hafta sonu, ta ki biz evden ayrılana kadar Cumhuriyet gazetesini aldı. Biz büyüyene kadar her hafta sonu o kahvaltıları ettik. Semtimin, ailemin, çocukluğumun, gençliğimin bir parçası Cumhuriyet gazetesi hem anılarımın en canlı yerinde, hem de güncemde. Benim gibi çocukluğu Cumhuriyet gazetesi ile dolu geçen tüm akranlarıma selam olsun. Bu benim Cumhuriyet’im. 100. yaşı sonsuz olsun, önü kendi gibi aydınlık olsun. *Bu satırları 1 Mayıs 2024 günü gazeteden yazıyorum. İstanbul’da 42 bin polis görevde bugün… Cumhuriyet gazetesi toplumsal bilincin arşivdir. Bu not ise tarihedir.
Pınar Aksu, Marka ve Projeler Direktörü