‘Bu savaşı ABD çıkardı, Avrupa’ya zarar verdi. Avrupalıların Trump’ın bitirmesini istemesi lazım’
Mehmet Ali Güller’e göre Trump yönetimi yetkilileri Münih Güvenlik Konferansı ve Brüksel’deki tutumlarıyla Avrupalıların ‘canını yaktı’. Ukrayna savaşını Biden yönetiminin çıkardığını anımsatan Güller, Avrupalıların Trump’a kızacaklarına kendilerini de olumsuz etkileyen bu krizi çözmesini istemeleri gerektiğini vurguladı.

ABD’deki Trump yönetimi ile Avrupalı müttefiklerinin ilk buluşması 14-16 Şubat tarihlerindeki 61’inci Münih Güvenlik Konferansı vesilesiyle gerçekleşirken, Transatlantik hattındaki derin uçurumları ortaya serdi.
ABD Başkan Yardımcısı J.D. Vance, konferansta yaptığı konuşmada Avrupa Birliği ülkelerinin siyasi elitlerine demokrasi ve insan hakları konusunda sert eleştirilerde bulundu. Avrupalı liderleri vatandaşlarına ‘eğitilmiş hayvanlar’ muamelesi yaparak onları görmezden gelmekle, seçmenlerini dinlememekle, Romanya’da olduğu gibi seçimleri bastırmak veya iptal etmekle suçlayan Vance, Avrupa Birliği’ni tehdit eden Rusya ya da Çin değil, Avrupa’nın kendisi olduğunu söyledi.
Vance’dan hemen önce de ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth Brüksel’de katıldığı Ukrayna Temas Grubu toplantısında, Washington’ın taahhütlerini tersine çevirdi. Ukrayna için NATO üyeliği ve Amerikan kara güçlerini dışlayan Hegseth, Avrupalıların asker göndermek istemesi durumunda 5’inci maddenin geçerliliğini de dışladı. Hegseth, Avrupalılara açıkça ABD’nin Ukrayna savaşıyla artık ilgilenmediği mesajını verdi.
Trump yönetiminin bu tavrı Avrupa Birliği içinde güçlü bir orduya sahip Türkiye’nin ‘Avrupa’daki rolüne’ dair görüşleri de canlandırmış görünüyor. Sosyal medyada Türkiye’yi AB üyesi olarak gösteren paylaşımlar da yapıldı.
Transatlantik hattında açığa çıkan gazeteci ve yazar Mehmet Ali Güller ile konuştuk.
‘Münih Konferansı raporu olanları açıklıyor’
Mehmet Ali Güller’e göre, Avrupa-Amerika tartışmasının zemininde üç temel konu bulunuyor. Bunların farklılaşan ‘demokrasi anlayışı’, Trump’ın gümrük duvarları ve Ukrayna olduğunu belirten Güller, Münih konferansına yansıyan tartışmaların ayrımları ortaya serdiğini belirtti:
‘Rusya karşıtlığı Avrupa’da aydınlanmanın dibine kibrit çaktı’
Avrupa’da ifade özgürlüğü ve demokrasinin erozyona uğradığının açıkça görüldüğünü belirten Güller, JD Vance’in sözlerinin Avrupa’nın ‘canını yaktığı’ görüşünde:
“Avrupa-Amerika arasında ilk çelişme; Avrupa’da ‘JD Vance’in saldırganlığı’ diye karşılanan açıklaması. JD Vance’i bir kenara bırakıp Avrupa’da ifade özgürlüğü, demokrasi zayıflıyor mu diye bir program yapıyor olsak ikimizin de muhtemel yanıtı bu olacak. Çünkü Ukrayna savaşını bir milat olarak alırsak o tarihten bu yana Avrupa’da aydınlanmanın dibine kibrit çakan iki büyük gelişme oldu. Birincisi: Rusya karşıtlığını öyle bir noktaya götürdüler ki Rus eserlerinin sahnelenmesini önlemekten tutun da Tolstoy’un Dostoyevskilerin sansürüne kadar. Bu tuhaf bir ifade özgürlüğü ve demokrasinin erozyonuydu. O dalga biterken Filistin’de soykırım başladı. İsrail’e karşı tepkiler var. Anımsayın; Avrupa üniversitelerinde Filistin’e destek verenlerin birtakım sloganlarını anti-siyonist bulup bunu cezalandırmaya kadar giden, okuldan atmalara kadar giden, okul içinde etkinlik yapmayı yasaklayan bir anlayış ortaya çıktı. Bu da Avrupa’da ikinci dalga olarak ortaya çıkan ifade özgürlüğünün üstüne bir basınçtı. Üçüncüsü: sosyal medya mesajlarına yönelik çok fazla miktarda göz altıların olduğunu da görüyoruz. Dolayısıyla JD Vance söylediği için insanlara tuhaf geliyor ama bu bir realite. Avrupa’da ifade özgürlüğü ve demokrasi erozyona uğruyor durumda.
JD Vance bunları söylüyor ama Amerika’da durum çok mu farklı? Daha da beteri var. Anımsayın; aynı Filistin meselesi konusunda Harvard Üniversitesi’nden tutun da diğer üniversitelere kadar rektörlerin senatolara çağırılıp fırçalandığı, yönetim kurullarının Filistin’e destek eylemlerini engelleme baskısı altına sokulduğu bir süreç yaşandı. Orada da demokrasi ve ifade özgürlüğü konusunda sorunlar var.
Aslında toplamda Batı kampı içerisinde ifade özgürlüğü ve demokrasi konusunda sorunlar var. Dolayısıyla Vance’in açıklamalarında bu anlamda bir tuhaflık yok. Bir realiteyi dile getirmiş oldu. İkinci konu yani vergi meselesi; AB Komisyonu’nun başkanı, Avrupa’nın en tepesindeki isim Von der Leyen çok sert bir şekilde ‘Amerika bunu bize uygulamaya kalktığı anda biz de yanıt vereceğiz’ dedi. Avrupa’nın yanıtı ne olabilir? Aynı miktarda yanıt vermeleri mümkün müdür? Bunları önümüzdeki günlerde daha iyi göreceğiz. Ama Avrupa’nın canını yakmış gibi görünüyor, bu önemli.”
‘Avrupalılar feveran etmek yerine bu savaşı ABD’nin çıkardığını ve kendilerinin zarar gördüğünü hatırlamalı’
Güller, ABD’nin Rusya ile Avrupa arasında bir demir perde kurmaya çalıştığını ve Ukrayna meselesinin çözümü bağlamında Avrupalıların yanlış bir yol haritası izlediği görüşünü dile getirdi:
“Ukrayna masasına gelirsek şu bana hakikaten tuhaf geliyor; ‘Ukrayna masasında Amerika bizi satıyor, Putin ile anlaşıyor, Putin’e taviz veriyor ve biz yokuz’ diye şikâyet eden Avrupalı liderler var. Halbuki ben bir gazeteci olarak baktığımda şöyle düşünmeleri çok daha mantıklı gibi geliyor; ‘Bu savaşı son tahlilde Amerika çıkardı, Amerika’nın çıkardığı bu savaş Ukrayna’dan sonra en büyük zararı biz Avrupalılara verdi. Enerji krizine girdik, Rusya’dan ucuz enerji yerine Amerika’nın bize pahalıya sattığı LNG’leri alıyoruz. Bu nedenle ekonomimiz uzun yıllardır ilk defa daraldı, eksiye geçti. Avrupa’da en büyük araba fabrikaları bile kapanmaya yüz tuttu, enflasyon, işsizlik arttı. Dolayısıyla Amerika’nın kendisinin çıkardığı bu sorunu Amerika gitsin Putin ile çözsün, kim kime ne taviz veriyorsa da bizi ilgilendirmiyor. Alın bu sorununuzu çözün’ demesi lazım bence. Ama tersine Avrupalı liderler ‘Trump Putin ile neden ayrı görüşüyor, masada biz neden yokuz?’ diye feveran ediyorlar.
Burada bence Avrupa açısından sıkıntılı iki konu var. Birincisi: Avrupalı, özellikle Alman sanayi burjuvazisi ile bugünkü Alman siyasetçilerinin temsil ettiği AB liderliği arasında bir çelişki var. Sanayi burjuvazisinin çıkarları ile bu liderlerin söyledikleri çelişiyor. Bir yanı bu. İkincisi: Ukrayna meselesine bir Avrupa güvenlik mimarisi temelinde baktıkları zaman bu meselenin bir an önce çözülmesini isteyecekler. Çünkü en başından beri Amerika’nın bu savaşı kışkırtıyor olmasının temel nedeni de zaten Rusya’yı Avrupa’dan koparmak, Avrupa ile Rusya arasında Arktik Okyanusundan başlayarak Baltık Denizi, Doğu Avrupa, Batı Karadeniz ve Ege’den Doğu Akdeniz’e, Kıbrıs’a kadar uzanan, Kıbrıs’tan da İsrail’e bağlanan bir yeni demir perde kurmaya çalışıyor. Dolayısıyla bu Avrupa’nın güvenlik mimarisini bozuyor.”
‘Trump’a itiraz edeceklerine gel bu işi temizle demeleri lazım’
2022’de Davos’ta Kissinger’in bu çatışmanın temelinde NATO genişlemesinin bulunduğu saptamasını anımsatan Güller, Trump’a itiraz edeceklerine Avrupalıların Biden yönetiminin ateşlediği krizi çözmesini istemeleri gerektiğinin altını çizdi:
‘Avrupa’da devlet adamı erozyonunun yaşandığı bir süreç var’
Güller, yeni dünya düzeninin Münih Güvenlik Konferansı’nda daha da hissedildiğini ifade etti. Emmanuel Macron, Olaf Scholz gibi liderlere işaret eden Güller, Avrupa’daki devlet adamı erozyonuna dikkat çekerek “Avrupa’daki söylemler ‘beyaz efendi’ alışkanlığından geliyor” değerlendirmesinde bulundu:
‘Putin 2007 yılında Münih’te çok kutuplu dünyanın başlangıcını ilan etmişti’
Rusya Devlet Başkanı Putin’in 2007 Münih Güvenlik Konferansı’ndaki konuşmasına atıfta bulunan Güller, Putin’in o dönemki konuşmasının günümüze ışık tuttuğunu kaydetti:
“Almanya’da iki Almanya, Avrupa’da da iki Avrupa var. Almanya’da bir Alman devletinin çıkarlarını savunan Almanya var, bir de Amerikan işgali altında, devlet aygıtlarının da bir Amerikan kumandasına dönüştüğü bir başka Almanya var. Bu iki Almanya her zaman çarpışıyor. Aynısı Avrupa için de geçerli. NATO zaten tam da bu iki yapılı durumları oluşturma aygıtıydı. Almanya’da özellikle istihbarat kurumları başta olmak üzere yerleşmiş Amerikancılık ve diğer Avrupa ülkelerindeki Amerikancılık bir ikinci Avrupacılık oluşturuyor. Bugün Avrupalı siyasi liderlerin Trump’a yönelik eleştirisi de bir eski tür Amerikancılık olarak ortaya çıkıyor. Biden’cılık yapmış oluyorlar aslında, başka Amerikancılık yapmış oluyorlar. Burada Gürcistan’ın Avrupa Birliği’ne üye olması ve hatta Ukrayna politikaları da başta olmak üzere hiçbiri Brüksel politikası değil aslında. Brüksel Washington’ın politikalarının arkasından sürükleniyor. Bu ne yazık ki Avrupa’nın henüz içinden çıkamadıkları bir durum. Putin’in ‘hepsi dizilecek’ demesi de bundan. Buna direnebilecek bir Avrupa liderliği henüz yok.
İkincisi: Putin’in 2007’deki konuşması Türkiye’de Genel Kurmay Başkanlığı’nın sitesinde tam metin yayınlanmıştı. Münih Konferansı’ndaki o konuşmanın özeti tek kutuplu dünyanın bittiğiydi. Putin bunu ilan etmişti. Şimdi Münih Güvenlik Konferansı’nın başlığı çok kutupluluk. Neyi anlatıyor? ‘Tek kutupluluk bitti’ diyor. 2007’de Putin’in söyledikleri artık Avrupa’nın da kabul ettiği bir gerçekliğe dönmüş oldu. Dolayısıyla burada Avrupa’nın Ukrayna, Gürcistan, Ermenistan politikasını bırakması lazım. Bunlar Amerikan politikası, Avrupa politikası değil.
Ukrayna savaşının daha ilk başında Saakaşvili yeniden Gürcistan’a gelmişti, Gürcistan üzerinden de Rusya’ya doğru ikinci bir cephe açma faaliyetine girişmişti. Son iki yıldır Gürcistan’da yaşanan bütün o hükümet çekişmeleri, Cumhurbaşkanı ile hükümet arasındaki rekabet, Avrupa’nın, Amerika’nın seçimleri tanımama girişimleri, bunların hepsi ikinci cephe girişimleri ile ilgili. Mevcut hükümet Amerika’nın ikinci bir cephe açma girişimlerinin belgelerini de yayınladılar. Dolayısıyla bir Ukrayna siyasetiyle Gürcistan siyaseti birbirini besleyen Rusya’yı hem Batı’sından hem Güney’inden vurmaya yönelik bir Amerikan projesiydi, Avrupa projesi değil. Önce bunu bir netleştirmiş olalım.”
‘Türkiye hiçbir zaman AB üyesi olmayacak’
Güller, Ukrayna krizinde askeri gücüyle Türkiye’nin anımsanması karşısında Avrupa’nın Türkiye’yi Ortadoğu ile arasında ‘tampon ülke’ olarak gördüğünü anımsattı:
“Türkiye açısından durum her zaman enteresan. Önce şunu saptayalım; Türkiye’nin genel mevcut dış politikası biraz Osmanlı’daki Abdülhamit’in dengeciliğini modern dönemin Abdülhamitçi bir dengecilik şeklinde götürmeye çalıştığı bir siyaset var. Kendisine Rusya ile iş birliği yaparak bölgesinde alan açan, ama bunu iş birliğini derinleşmek üzere kullanmak yerine Batı ile Amerika ile pazarlığında kullanan ama iki güçle böylesi sancılı bir denklemin içerisine girdiği için de bunu Avrupa Birliği ilişkileri ile dengelemeye çalışan bir Neo-Abdülhamitçilik var. Türkiye’nin zaman zaman çıkan ‘Avrupa Birliği stratejik hedefimizdir’ şeklindeki açıklamalarını bu yönelim içerisinde görülebilir.
Türkiye’yi yeniden silahlı gücü olması üzerinden Avrupa-Amerika arasında bir çelişki olunca ‘acaba mı?’ diye haritalara koyan anlayışlar var. Bunların tamamı mümkün değil. Türkiye hiçbir zaman Avrupa Birliği’nin üyesi olmayacak. Türkiye en fazla Avrupa Siyasal Topluluğu diye düşündükleri daha geniş Avrupa coğrafyası içinde değerlendirmeyi planlıyorlar. Bugün Türkiye için izledikleri mevcut temel politika Türkiye’yi Ortadoğu ile Avrupa sınırları arasında bir tampon ülke yapmak. Çünkü Avrupa açısında en önemli sorunlardan biri göç. Göç meselesi konusunda da Türkiye’ye verilmiş roller var ve Türkiye’yi bir tampon ülke olarak değerlendirmek istiyorlar.”
‘Amerikan destekli bir avuç oligarkın çıkarı için Ukrayna halkını mahvettiler’
Ukrayna’da ABD destekli oligarkların çıkarlarının dışında kazanan olmadığını kaydeden Güller, sözlerini şöyle sürdürdü: