Dolar 39,6275
Euro 45,9554
Altın 4.225,70
BİST 9.435,05
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 33°C
Parçalı Bulutlu
İstanbul
33°C
Parçalı Bulutlu
Çar 32°C
Per 33°C
Cum 33°C
Cts 30°C

Demokrasi Alacakaranlıkta: Türkiye’nin Kırılma Noktası

4 Haziran 2025 11:23 PM
29

86 milyonluk bir ülkenin kaderi, hırslarına gem vuramayan bir avuç nevrotik siyasetçinin elinde şekilleniyor. Ortada ne bir halk iradesi var, ne de sağlıklı işleyen bir kurumlar düzeni. Bugün Türkiye, adeta bir alacakaranlık kuşağında, hukukun askıya alındığı, muhalefetin sindirildiği ve halkın çaresizce yönünü aradığı bir kabusun içinde debeleniyor.

Toplumun ezici çoğunluğu, Erdoğan’ın “ölene kadar iktidarda kalma” hevesine ortak değil. Ancak karşısında gerçek anlamda bir muhalefet de kalmadı. İYİ Parti dışında –o da tüm eksiklerine rağmen– direnç gösteren bir aktör yok. CHP ise tarihî sorumluluğunu yeniden ıskalıyor. Parti yöneticilerinin vatandaşa rağmen sergilediği politikalar, halkın umutlarını kırarken Erdoğan’a da yeniden alan açıyor.

Özgür Özel’in vatandaşlık tanımı ve anadilde eğitim konusunda verdiği destek, toplumun geniş kesimlerinde haklı bir rahatsızlık yarattı. Elbette bu ülkenin her vatandaşı eşittir, her kültür bu coğrafyanın zenginliğidir; ama siyasal hesaplarla yürütülen bu tartışmaların altı boş. Hangi ana dil? Alfabe yok, yazılı metin yok; Kürtçe’nin lehçeleri arasında birlik yok. Diyarbakır başka diyor, Bingöl başka… Bu bulanık alanda siyaset değil, sahici çözüm üretmek gerekir. Aksi halde bu tartışmalar sadece toplumsal kutuplaşmayı derinleştirir. PKK nın samimi olmadığını anlamak için falcı olmaya gerek yok. Bebek katili Öcalan’ın PKK’ya gönderdiği yazı ortaya çıktı. Benzer sürecin Irak, Suriye ve İran’da da devreye girebileceğini, bölge konfederalizminin mutlak gereklilik olduğunu belirtip, “Ulus devlet çelişkilerinin panzehiri demokratik konfederalizmdir.” diyor! Ayrıca bahçeli için Öcalan, Devlet Bahçeli için şu ifadeleri kullandı:

“Yeni süreçte devletin en yetkili sesi ve eli.”

PKK dün Abdullah Öcalan serbest kalmadan mantar tabancası bile vermeyiz dedi. Ama bizim basın bunları göstermiyor.

Alın size barış!

Asıl vahim olan, bu tartışmaların Atatürk’ün kurduğu bir parti eliyle yapılmasıdır. Cumhuriyet’in temel ilkeleri, altı okun en başında yer alan “milliyetçilik” ilkesi bizzat CHP yöneticileri tarafından sulandırılıyor. Bunun ardı Çerkes meselesi olur, Gürcü meselesi olur, Laz meselesi olur… Toplumu ayrıştıran, ortak vatanda buluşmayı zorlaştıran her yaklaşım, Türkiye’yi çözülmeye götürür. Unutmayalım ki bu millet bu ülkeyi sokakta bulmadı ve hiç kimseye de bu ülkeyi parçalatmaz.

Tüm bu karmaşanın içinde CHP’nin önünde çok net bir fırsat var: AKP’yi anayasa ve yasa değişikliklerinde yalnızlaştırmak. AKP ile MHP birlikte anayasa değiştirse bile, CHP halkın vicdanında gerçek muhalefeti temsil ederek bu girişimlerin meşruiyetini sarsabilir. Çünkü halk artık yasaları değil, niyetleri okuyor. Muhalefet bu gücü kullanmak zorunda.

AKP iktidarı, artık tek bir şeye odaklanmış durumda: Seçimi kazanmak. Çünkü seçim kazanmak sadece iktidarda kalmak değil, aynı zamanda hesap vermekten kurtulmak anlamına geliyor. Çok dosya birikti, çok kirli iş kapatılmayı bekliyor. O yüzden muhalefeti bölmek, sindirmek, çaresiz bırakmak zorundalar. Çünkü muhalefet çökerse, iktidar cephesinde “kazanmak” yeniden mümkün olacak. Kazanmak onlar için varlık-yokluk meselesi.

Oysa gerçek şu ki, AKP 2015’ten beri her seçimi özünde kaybetti. Ne zaman ki muhalefet akıl dışı bölünmelere, kısır çekişmelere kapıldı, işte o zaman Erdoğan yeniden kazandı. Aynı senaryo bir kez daha yazılıyor. CHP’nin ve diğer muhalefet partilerinin bu döngüyü kırması gerekiyor. Türkiye’nin kaderi, muhalefetin aklını başına alıp almamasına bağlı.

Hükümetin yaptığı her operasyon CHP’ye oy olarak geri dönüyor çünkü herkes bu operasyonların siyasi olduğuna inanıyor. KONDA’nın anketine göre halkın %60’ı Ekrem İmamoğlu’na açılan davaları hukuka aykırı ve siyasi bir intikam olarak değerlendiriyor. Beşinci operasyon yapıldı daha ortada somut bir veri yok bir belge yok. Televizyona çıkan üç beş tetikçi trol algı yaratmaya uğraşıyor. CHP pes ederse ortada daha muhalefet kalmayacak. Sayın Özgür Özel’in çocukça eylemlerinin dışında hakkını da yememek lazım, çok gayretleri var. O mitingler her hafta miting her hafta değişik illerde mitingler Allah için çalışıyor. Gayretlerinin semeresini görecek eğer biraz daha Atatürk Partisi gibi olursa sevr isteyenlere, Lozan’a ve 1924 anayasasına karşı çıkanlara karşı dik durursa iktidar olacağı kesin gibi duruyor. Ama daha net ve dik olmalı.

Milletin beklentilerine yönelik ekonomi lozan efendim sevr gibi konularda daha dik durmalı memleketin meselesi sadece İmamoğlu değil milletin ekonomik olarak çok zorluklarını dile getirmeli. Ayrıca Barış ve demokrasi mesajı vermeli emekli ve işçiyi gündem yapmalı. İşsizlik büyük boyutlarda bunlar dile getirilmelidir.

Şimdi tam da ayağa kalkma, halkla birleşme, temel ilkelerde netleşme zamanıdır. Yoksa bir ülke daha ne kadar dayanabilir, bu karanlıkta ne kadar yol alabilir?

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.