Dolar 39,6275
Euro 45,9554
Altın 4.225,70
BİST 9.435,05
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul 33°C
Parçalı Bulutlu
İstanbul
33°C
Parçalı Bulutlu
Çar 32°C
Per 33°C
Cum 33°C
Cts 30°C

Turizm, gastronomi ve ekonomi arasındaki dengeyi kurabilmek

4 Haziran 2025 11:26 PM
34

Bir sabah Giresun kıyılarında yürürken aklıma hep aynı soru düşer: “Bu coğrafya neden hak ettiği turizm gelirine bir türlü ulaşamaz?”

Oysa Karadeniz’in sahili başka, yaylası bambaşkadır. Maviyle yeşilin bu kadar iç içe geçtiği çok az yer vardır dünyada. Her taşın, her derenin bir hikâyesi var; ama bu hikâyeleri anlatacak sürdürülebilir bir turizm politikamız yok.

Devlet raporları, belediye broşürleri bolca “potansiyel” sözcüğünü kullanır. Peki, potansiyelin gerçeğe dönmesi için ne gerekir? Altyapı, ulaşım, kaliteli hizmet ve en önemlisi planlama.

Oysa bugün birçok Karadeniz yaylasında hâlâ düzensiz yapılaşma, çevre kirliliği ve sezonluk bir “koş gel” turizmi hâkim.

Yazın üç ay akın eden turistler; yolları bozuk, yönlendirmesi eksik bir coğrafyada günübirlik geziyor, fotoğraf çekip dönüyor. Oysa bu insanları daha uzun süre bölgeye çekmenin yolları var. İşte burada gastronomi devreye giriyor.

Bir Trabzon kuymağı, Giresun’un vejetaryen sofrası ya da Rize’nin mıhlaması…

Karadeniz mutfağı, Avrupa’nın bugün “yerel mutfaklar” adı altında milyonlar kazandığı gastronomi turizmi için mükemmel bir malzeme sunuyor.

Ama bizde ne yazık ki bu mutfağı uluslararası marka hâline getirme vizyonu zayıf. Hâlâ birçok yerel restoran turistten çok düğün sezonuna odaklanmış durumda. Menülerin yabancı dile çevrilmemiş olması ya da klasikleşmiş “ızgara + salata” tuzağı hâlâ yaygın.

Oysa İtalya’nın Toskana bölgesinde nasıl ki üzüm bağları ve yerel peynirler etrafında koca bir turizm ekonomisi dönüyor, Karadeniz’de de fındık, çay ve bal etrafında benzer bir model kurulabilir.

Bir Fransız turist neden “organik yayla balı tadım turu” için Anzer’e gelmesin? Bir Alman, neden “Karadeniz çayı demleme atölyesi”ne katılmasın? Ama bu işler kendiliğinden olmuyor, planlama ve tanıtım gerekiyor.

Turizm dediğimiz şey, yalnızca otelcilerin kazandığı bir sektör değil. İyi bir turizm politikası bölgenin genel ekonomisini canlandırır.

Bir turist geldiğinde sadece otelde kalmaz; köylünün ürettiği reçeli alır, esnaftan hediyelik eşya satın alır, yerel pazardan sebze-meyve toplar. Bu da zincirleme bir ekonomik hareketlilik doğurur.

Ama bunun için bölgede sürdürülebilir bir turizm ekonomisinin yerleşmesi şart. Aksi hâlde Karadeniz yine her yıl birkaç etkileyici sosyal medya fotoğrafıyla “gündem olur”, sonra unutulur.

Üstelik bu yılın ekonomik göstergeleri de gösteriyor ki Türkiye artık klasik sanayi ihracatından çok daha fazla turizme ve hizmet sektörüne muhtaç. Özellikle döviz girdisi açısından Karadeniz’in daha akıllıca değerlendirilmesi şart.

Elbette her şey para değil. Bu güzel coğrafyayı koruyarak ve doğallığını kaybettirmeden, akıllı bir turizm modeli kurmak gerek. “Her yere beton” anlayışıyla değil, yerel değerleri öne çıkaran bir model.

Karadeniz hâlâ keşfedilmeyi bekleyen bir hazine. Ama unutmamalıyız: Bir hazineyi hoyratça kullanırsanız, elinizde toz kalır. O yüzden turizm, gastronomi ve ekonomi arasındaki bu ince dengeyi doğru kurabilirsek, Karadeniz’in geleceği de parlak olur.

Yoksa yine bir sonraki nesil bu köşelerde aynı soruyu soracak: “Bu coğrafya neden hak ettiği yere gelemedi?”

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.