Yıktın perdeyi, eyledin viran!
“Üzüntü ve Teselli” başlıklı dünkü yazımda şöyle bir ifade kullanmıştım:
“Bir partinin (İYİ Parti) yönetici kadrosu içinde bulunduğum için parti disiplinini de dikkate alarak bu konuda söz söyleme hakkımı şimdilik saklı tutuyorum!”
Partim, olağanüstü kongre kararı aldığına göre, saklı tuttuğum hakkımı daha fazla geciktirmeden kullanmak istiyor, hemen yazıma başlıyorum.
***
Biz seni gerçekten sevdik, sana inandık, güvendik; “Asena” deyip, “Cesurlar Hareketi”nin lideri olarak bağrımıza bastık.
“Hesap sormazsam namerdim” deyip de, 180 derece çark ederek hesap sorması gerekenlerin safına geçenlere tepki olarak açtığın isyan bayrağının altında toplandık.
Diğer bazı partilerde aradığını bulamayan vatandaşlarımızın da katılımıyla cesurlar hareketi ailesini hızla genişletmeye başladık.
Yağmur, çamur, kar, kış kıyamet demeyip; dolaşmadık dağ, tepe, sokak, cadde , çalmadık kapı bırakmadık.
Öyle ki, işimizi, gücümüzü, ailemizi ihmal edip, değerli zamanlarımızı, paramızı, pulumuzu bu dava uğruna harcadık.
Gayet de güzel gidiyorduk.
Nitekim Türk Milleti’nin umudu haline geldik.
“Altılı Masa Olayı”na kadar oylarımız kamuoyu şirketlerinin anketlerinde yüzde 20-25’lerde seyretmeye başladı.
Ne olduysa bundan sonra oldu.
“Altılı Masa Olayı” resmen bizi bitirdi!
Peki ders aldık mı?
Ne gezer!
Daha da beteri oldu!
Siyaset, eğer söz konusu vatansa, Türk Milleti’nin refah ve mutluluğu ise, gerektiğinde en zıt partilerle bile uzlaşma sanatıdır.
Oysa biz ne yaptık?
Tüm kapıları kapattık.
Biliyorsunuz, bir düğmeyi baştan yanlış iliklerseniz sonuna kadar öyle gider.
Sonuç olarak…
31 Mart 2024 akşamı dibe vurduk!
Bu iş öyle; asker düşmanı birilerine şirin görünmek için 104 emekli kahraman amiralimize “zevzek” diye hakaret etmekle olmuyor!
Bu iş öyle; ortada fol yok, yumurta yokken “Ben başbakan olacağım” nakaratıyla olmuyor!
Bu iş öyle; önceden kabul edip oturduğun 6’lı masayı durup durup son günde devirmekle olmuyor, devirdiğin masaya yeniden dönmekle ise hiç olmuyor!
Bu iş öyle; Dikbayır olayındaki gibi hala daha bir anlam veremediğimiz mahalle dedikodularını aratmayacak basit parti içi kavgalarıyla olmuyor!
Bu iş öyle; yol arkadaşlarını yolda bulduklarınla değiştirmekle olmuyor!
Bu iş öyle; “81 ilde de hür ve müstakil olarak kendi adaylarımızla gireceğiz.” diyerek tüm kapıları kapatmakla olmuyor.
Bu iş öyle; asıl düşmanı göz ardı edip, hayali düşman yaratmakla olmuyor!
Bu iş öyle; fikri, görüşü ne olursa olsun sıradan bir vatandaşı “Hadi be oradan” diye azarlamakla olmuyor!
Bu iş öyle; sana “abla” diyecek kadar nazik bir lisan kullanarak elinde çiçek, yüzünde gülücükle gelen eski ittifak ortağının yeni seçilen genel başkanının elini kabaca itmekle, bana “abla, mabla demeyin” diye azarlamakla olmuyor!
Milletimizin başında, nefret dilinden gına getirmiş bir “Tayyip” varken…
Bir de kadın versiyonu olan “Tayyibe”ye tahammülü yok!
Çocukluğumuzda severek izlediğimiz Karagöz’le Hacivat adlı bir gölge oyunu vardı.
Hacivat tarafından, Karagöz’e hitaben sonu şöyle bağlanırdı:
“Yıktın perdeyi eyledin viran…”
Kontrol edemediğin öfkenle, yanlış kararlarınla…
Hem kendini…
Hem de; zamanından, sağlığından, ailesinden, parasından fedakarlık yaparak ardına düşen bizim gibi inanmış dava insanlarının hayallerini, umutlarını yaktın, yıktın, kül ettin!
Kongre kararı almışsın, hayırlı olsun.
Oysa istifanı beklerdik.
Olsun, buna da şükür!
Bize gelince…
Bu partinin Görele’deki kurucularından ve o tarihten bugüne kadar üst düzey yönecilerinden olup, 75 yaşına merdiven dayamış bir pir-i fani olarak gemiyi ilk terk eden fare durumuna düşmemek için, kongreyi bekleyeceğim.
Benim bundan sonra hayattan fazla bir beklentim yok.
Dava arkadaşlarımın ısrarlı ricaları üzerine bir görev üstlendik.
Başta Salih Seferoğlu, Ömer Gemici, Ömer Odabaş, Hava Demirci, Ayçe Yörük, Nurten Demirel, Figen Erdiç Durmuş, Recep Topçu, Mehmet Kanber, hakan Gudu, Şişman Şişmanoğlu, Basri Demirci, Halil Gül, Taner Karabulut, Zeynep Ertem Yavuz, Asiye Küçük, Aynur Oktay, Asuman Topçu olmak üzere şu anda adlarını tek tek yazamayacağım bir birinden değerli dava arkadaşlarımla bugüne kadar birlikte yol yürümekten büyük onur duydum.
Hepsinin emeklerine, cesur yüreklerine sağlık.
Elimden geldiğince onlara ağabeylik yapmaya, fikir ve görüşlerimi onlarla paylaşmaya gayret sarf ettim.
Biz kaybetmedik, kaybeden Ankara’da bizi yönetenler oldu.
En büyük tesellim; dağ, tepe, cadde, sokak birlikte yol yürüdüğümüz dava arkadaşlarımızla koca bir aile olmamız.
Bu kadarı bile bizim için büyük bir kazançtır.
İnşallah bu güzel birlikteliğimizi bundan böyle de devam ettireceğiz.
Amma ve lakin…
Aktif siyaset artık benim için bitmiştir.
Kongreden sonra yerimi genç arkadaşlarımıza bırakıp, bundan böyle ya partimin düz bir üyesi olarak…
Ya da hür ve müstakil bir vatandaş olarak yaşamıma devam edeceğim.
Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün bizlere emaneti olan Türkiye Cumhuriyeti’ne sahip çıkacağına, büyük Türk Milleti’nin refah ve mutluluğu için çalışacağına, ülke kaynaklarını milletin menfaati olan yatırımlar için harcayacağına, yüce dinimizi menfur siyasi emellerine alet etmeyeceğine…
Vel hasılı kelam…
Yirmi iki yıllık harami düzeni sandığa gömeceğine inandığım siyasi partilere destek vereceğim.
Yüce Allah hakkımızda hayırlısı ne ise onu nasip etsin.
En derin sevgi ve saygılarımla…